
Kapatilmayi bekleyen koliler, boya kokusu, tablolarini ozleyen duvarlar, salonun ortasindaki valizler..... Tasinma telasi.
Gidiyorum iste sonunda. Baska topraklarda, yabanci insanlar arasinda, ulkemi, ailemi, arkadaslarimi ve Ankara'yi ozlemeye gidiyorum. Hayallerim beni dunyanin oteki ucuna savuracak kadar guclu. Hayallerime aşığım bu yuzden.
"Sesler, yuzler, sokaklar" i dinliyorum. Bu ulkeye dair geride birakacagim herkes, her yer icimdeki albumun hic tozlanmayacak sayfalarina hizla yerlesiyorlar. Dost sohbetleri, imge'de aksamustu keyfi, Okay, Hande, Emre, "internettin", sayin Mustafam, Rifat, Ali Riza, Princess of the shiny shores, Doğa, Miss. Purple, Fransiz saraplari, dudagimdaki vanilya kokusu-, tanimadigi bir insanin olumune aglayacak kadar ince arkadasim Zeynep, ODTU, efsunlu yonetici, dernek, Sodem, dogudan dergisi... Ne kadar cok sayfa var!
Aslinda bir cok seyi goturecegim. Izmir'de kordonda yurumenin keyfini, Bogazici'nden Bebek'e agaclarin arasindan inmeyi, Amasra'daki serin sabah ruzgarlarini, Hopa sokaklarini, Tunali'nin kalabaligini...
Turkiye'ye tekrar donecek miyim? Bilmiyorum. Hrant Dink'in cenazesinde icime yerlesen bu ulkeyi terk etme fikri gun gectikce guclendi. Kendisinden farkli olanlara ölümlerden ölüm begendiren bu yorgun cografyanin irkci-milliyetci akliyla, darbecilerine aşık tuhaf "sosyal demokratlarla" ve yeni bir seyler yapma umuduyla yola cikip umuda dogru yol alan gemimizi terkedenlerle mucadele edecek kadar guclu muyum? Uzak ulkelerde, yeni yuzlerin arasinda bu sorunun cevabini verecegim.
Hoscakalin...