November 24, 2005

North Carolina'dayim (Doga, yukari karalahanaya geldim :o)

Sabah 7.30'da Stillwater'da baslayan yolculugum aksamustu 7'de Raleigh-Durham (North Carolina)'da noktalandi. Girmenin tehlikeli oldugu suburban arealarda, black gettolarinda, hic bilmedigim bir sehirde omzumda valizim, gelmesini umdugum otobusleri bekleyerek, (Kivanc bu sefer seni kim kurtaracak yakarislariyla tabii ki!!) North Carolina'ya tek parca ulastim! Bir kac ay sonra Afganistan'daki american ordusuna katilmaya gidecegini heyecanla anlatan insanlarla, durmadan gulumseyen zenci teyzelerle, kardesinin yasini sormami kiskanip bana kusen hic tanimadigim sarisin cocuklarla, Izmir'deki NATO donanmasindaki anilarini benimle paylasan ciftlerle tanistim. Raleigh'e inerken, donen ucagin siddetli bir turbulansa girmesinin heyecanini yasadim! Ve haftaya sali gunune kadar kendime izin verdim! Simdi kuzenimle, halamlarla ve kuzenimin sevgili esi Joy ile birlikte super bir hafta beni bekliyor! Haftaya yeni fotograflar ve yazilarla sitemi 'kurcalamaya" devam edecegim. Izninizle :o)

November 22, 2005

mis'li gecmis bir adamim ben (Kaybedilenlerin anisina)


Bir varmis bir yokmus... Ben de bir varmisim bir yokmusum. Cocuklarin dinledigi bir masalin degil devletin yazdigi bir korku filminin figuraniymisim. Zaman, sonbahar yapraklarini savurdugu gibi savurmus beni de... Mis’li gecmis zamanlarin icinde hayal meyal hatirlanan bir yuz oluvermisim! Mezarimi kaybetmis, vucudumda iskence izleriyle cirilciplak ortalikta kalmisim.
Susmusum, sesimi kesmisler. Hucrelerde usumusum. Ben usudukce onlar soymuslar. Soymuslar ve dovmusler. Bana benzerlermis vururken (hatirlamiyorum bile), elleri, kollari, ayaklari varmis... Ama bilmiyorum, benden biraz uzaklarmis galiba... Onlar vurdukca aramizdaki benzerlik ellere, kollara ve ayaklara inmis. Onlar vurmus ben olmusum. Sonra mi? Sonra da kaybolup mis’li gecmisler mezarligina atilivermisim.
Adim silinmis kayitlardan ki bunu yillar sonra gazetelerden ogreniyorum. Ben bir oluyum aslinda ama gazete okuyabiliyorum. Hadi biraz daha bahsedeyim size kendimden. Bugunlerde canim sikkin biraz, konusmam lazim.
Ben bir oluyum yukarida yazdigim gibi. Ulkemde dus kurmanin bedelini kaybolarak odedim. Mezarim bile olmadigi icin aranizda dolasiyorum hala. Gectigimiz yillarda annemi gormek icin Galatasaray Lisesi’nin onune giderdim. Her Cumartesi. Istanbul gunesi insanlarin icini isitirken, ben bir kosede oturur, anneme bakip aglardim. Annem de aglardi. O bana aglardi. Ben de onun bana aglamasina. Polisler annemi suruklediler bir keresinde. Ben o gun bir daha kayboldum! Annemin elinde benim eski bir fotografim olurdu kimi zaman. Yuzum kansizdi o zamanlar. Daha gozaltina alinmamistim henuz. Aranizdaydim.
En son bir cemsenin arkasindan gordum gokyuzunu. Griydi. Bir veda havasi vardi o gun Istanbul’da. Beni gecirdikten sonra aglamis, diger kayip arkadaslarim soylediler. Ben de aglayacak gozyasi kalmamisti, o yuzden basimi havaya kaldirip tesekkur ettim sadece. Sonra uzun uzun baktim Istanbul’a. Eski bir sevgili gibiydi! Eksikti ve yaraliydi. Tipki icinde kayboldugum bu ulke gibi. Yanaklari yeni gozyaslarina hazirlaniyordu.
O cemse beni son duragima goturdu. Bilmiyordum tabi mis’li gecmislere karisacagimi. Gozluklerimi, kemiklerimi ve ruhumu parcaladilar sirayla… Bagirdim, haykirdim ama yine de engelleyemedim onlari. Yillar kadar coktular. Ama vurdukca azaldilar. Ben de kaybolarak cogaldim ve her Cumartesi Istanbul’un orta yerinde gulumseyen bir fotografa donustum!
Iste ben buyum. Araniza karismis, mezarini arayan bir oluyum. Yerde miyim, gokte miyim? Gercekten hala anlayamadim. O hucreden ciktiktan sonra dagildim. Soludugunuz havadayimdir belki de, belki de ictiginiz suda. Belki de hala kaybetmeye devam ettiklerinizi mis’li gecmisler ulkesinde karsiliyorumdur. Bu ulkede sadece bazilarinin bildigi, benim de bildigim ama soyleyemedigim bir yerdeyimdir belki de. Gozyaslarinizdayimdir, Kiziltepe’de babasiyla birlikte vurulan cocugun ufacik vucudundayimdir, kafasini duvarlara vura vura oldurdugunuz gazetecinin alnindaki mor renkteyimdir, belki de kamyonlara arkadan carpan bazi arabalarin icindeki adamlara hesap soruyorumdur. Kisacasi yillardir bu ulkenin gizli kapakli butun dehlizlerinde kimselere gorunmeden dolasiyorum ben. Icimde yasayamadigim bir hayati tasiyarak. (Kivanc)

doga (bortu bocek selale isim babasi)

Doga... Benim aslan arkadasim, bir ay sonra asker arkadasim. Ben Dogayi coook severim. Sessiz gozukur ama durup durup cakar lafi, hastasi olurum. Yardimseverdir. Dogrucu Mahmut'tur. Benim kadar sivridir dili :o) Ama sakindir. Kizmaz oyle pek, ya da kizinca susar pek konusmaz. Neseliyse bulundugu yerdeki herkesi neselendirir. Bizim evde bale bile yapti (annem ne komik cocuk dedi onlar gidince :o) Teknolojiktir ama teknolojiyi o yonetir, esir olmaz oyle her seye. Iste onun icin asagidaki yazimin basligi Doga'ya aittir. Her projede bulunasi insandir, her zaman aranasi insandir. Melis'i de alip sinemaya gidilesi insandir. Kisacasi super insandir :o)

November 19, 2005

safranbolu'dayiz

Gizemli adam Okay... Bu fotograf cekilmeden once hayatimizin pazarligini yapmistik! Benim alisveriste guzel pazarlik yapmami kiskanip adimi alemde cimriye cikarmistir :o) Emre de bunu Denizli'li olmamla aciklamaktadir! Ama dun mail grubunda ucuz marketlerden alisveris yaptigi ortaya cikinca asil cimrinin kendisi oldugu anlasilmistir! Ciddi gozukur ama komik otesidir. Her haftasonu yemekli misafirlige bir yerlere gider ama nereye gittigini daha cozemedim? Neyse anlariz yakinda(acayip merak ediyorum). En buyuk hayallerimizden biri Tunali'dan Kizilay'a kadar bir kosu yarisi duzenlemektir ki Ankara Ankara olali boyle yaris izlemeyecektir. Ahali gulmekten yerlere yayilacak bir daha hicbir sey eskisi gibi olmayacaktir. Bitti!

November 17, 2005

biraz ben biraz aksam!


Joes'dayim...

Bu da Bizim “bortu bocek ve selale” Isyanimizdir!

Hayir, gazetelerde okudugunuz, televizyonlarda izlediginiz isyan ruzgarlarina kapilmis filan degiliz. Daha hic sokaga dokulmedik, kimsenin arabasini da yakmis degiliz henuz! Zenci degiliz, beyaz degiliz, dinimiz, kitabimiz yok! Ama isyanimiz var! Izninizle...
Disimiz size benzer icimiz kurdugumuz duslere... Bu devirde hala dus kurabiliyoruz, tatli ruyalar gorup sabahin gercekligine aglayarak uyaniyoruz. Biz, kizarik gozlerle, gunduzleri size benziyoruz, geceleri yildizlara! Kaybedecegimizi bilmenin iliklerimize isledigi bir savasin isyancilariyiz. Kelimelerden cicek firtlatan silahlar, ruyalarimizdan uzak ulkeler yaratiyoruz. Ozur dileriz! Bir daha yapacagiz!
Bortu bocek selale” yi Doga icad etti aslinda. Ben onu kiskirttigim icin suc ortagiyim sadece. Biraz yardim ve yataklik yani! Simdi bizi alip, yuzlerimize siyah bant cekip teshir edebilirsiniz, onumuzdeki masaya da suc aletlerimizi koyabilirsiniz: Biraz dus, eh biraz da yaprak, bocek filan! Haa bir de “iyi bir sevgili”!! Cunku biz hem sucluyuz hem gucluyuz! Utanmiyoruz, pisman degiliz!
Bu bizim isyanimizdir! Parayla olculen sevgilere, canimli cicimli infazlara, sevginin onundeki maddeci engellere ve bu maddiyatciligin saksakcilarina, iki gune iki “sevgili” sigdiranlara kirginligimizdir. Bu bizim bortu bocek ve selale ulkesine bavulsuz ve pasaportsuz kacisimizdir!
"Sirt sirta vermis ciftlerin habire mesaj yazdigi[1] ulkenizi size birakip gidiyoruz. Barlarinizdan, diskolarinizdan, sokaklarinizdan coktan istifa edip duslerimize kapanmistik! Artik duslerimizi de istiyorsunuz. Biz gidiyoruz!
i-pod’lariniz ve cep telefonlariniz olmadan ne kadar yasayabilirsiniz?”[2]. Biz i-podsuz, cep telefonsuz bir dunyaya gidiyoruz. Istedigimiz biraz bortu bocek, selale ve tabii ki “iyi bir sevgili”! Basimiz dik, kalbimiz kirik...! “Hoscakalin” larinizi da tavan arasina kaldirdiginizi bildigimiz icin sizlere el sallamadan gidiyoruz.
Usandik biraz da! Anlatamadik! “Ortalıkta hoppa kızlar, ağır oğlanlar, lay-lom nakaratlar...”[3]... Biz “ortalik” ta dolasamadik, ayak altina giremedik. Fotograflarda kaybolduk cunku fotografini cektiklerimize vurulduk! Sonunda makinelerimizi cekmecelere kilitledik. Kibardik, sevimliydik ve saftik! Ayni cukura defalarca dusenlerimizi gomduk. “Seve seve” olduler onlar... Bortu bocek selale ulkesinin hissiyati oldular! Biz de odalarimizda, duslerimizde olmeye olmeye azaldik. Simdi olmeye gidiyoruz: Bortu bocek ve selale ulkesine!
Yine de uzgunuz! Size bir sey birakamadik. Anlatmaya calistik ve sasirdik! Bir elinizi tuttukca oteki elinizin baska yerlerde oldugunu gormenin utanci yetti bize. Biz sizin icin de utandik! Artik olmeye gidiyoruz. Buyuyemedik sadece boyumuz uzadi, adam olmadik, baltalara sap olmak bir yana kafamizda balta yariklari actik. Kisacasi sizin dunyanizda bi bok olamadik! Biraz asik olduk ve yeni bir ulke yarattik.: Bortu bocek ve selale ulkesi. Savastik, vurulduk ve surunduk! Yenildik ve kazandik! Sinirlar cizemedik; elimiz varmadi. Polisler dikemedik; icimiz elvermedi! Daha fazla yazamadik; kagidimiz islandi!
Isim babasi: Doga Aytuna
Yazi: Kivanc Ozcan
[1] http://www.gazetem.net/cdundaryazi.asp?yaziid=21
[2] Kiser, Ken. OSU’da American Marriage and Family dersi (Kivanc)
[3] http://www.gazetem.net/cdundaryazi.asp?yaziid=21

MexiTurk :)


Sagdan: Conchita, Roxanna, Carlos ve bendeniz... (Meksikalilar iyi cocuklar, seker cocuklar...)

November 15, 2005

eskimo joes

Stillwater'da guzel bir aksam.

odam

Soldaki kapi bizim odaya aciliyor. Sagdaki ise banyoya.

oturma odasi ve hikayesi!


Bu kadar toplu bir oturma odasi biraz zorla oldu ama netcede guzel oldu. Bu odanin hikayesi:


Saat gece bir bucuktur! Kivanc kutuphaneden odaya gelir. Yorgundur, chapter bitmis Kivanc'in uykusu gelmis, uykusunda Turkiye'yi goresi gelmistir. Oturma odasina adimini atmasiyla kendisine saka yapildigini sanmasi bir saniyede icinde olur biter ki gercek sudur: Odanin ortasina masa cekilmis, masanin cevresinde yaslari kucuk oldugu icin bara giremeyen kizli erkekli bir klan coreklenmis, icki icip birbirlerine patlamis misir atmaktadirlar. Oda Bagdat'a donmustur bile coktan! Bir metrelik cop kutusu dolmus tasmis, yerlerde bira kutulari sinir bozucu bir sekilde durmaktadir. Mikro dalga firinda bir seyler yakilmis oda sikayete hazir hale gelmistir. Kivanc daginiklikta sampiyonlugu kimseye birakmaz ama pislige de tahammul edemez. Turkce olarak masadaki kizli erkekli klanin ve sulalelerinin hatirlarini sorar ve cantasini odasina birakip masaya doner. Sandalyesine sertce oturup masadan bir kurban secer. Ondan sonrasi soyle bir konusma gecer:

Kivanc: Seni bara almiyorlar galiba.
kurban: Eveeeet. 21 yasindan kucuguz ya ondan.
Kivanc: Burayi da bar zannettin herhalde o zaman.
kurban: (siritir) Sen de icsene biraz.
Kivanc: Icecek olsam sana sormam. (masanin dengesi bozulmus suratlar asilmistir. yani birinci gorev tamam.)
Kivanc: Sen niye patlamis misirlari saga sola atiyorsun. Yarin bizim odaya mi tasinacaksin?
kurban: It's just for fun men! (Seklinde bir cevap gelir ki ondan sonra tutamam kendimi.)
Kivanc: Atmasini iyi beceriyorsun. Toplarken de bu kadar yeteneklisindir umarim.
kurban: (ses yok)
Kivanc: Cevap vermedigine gore bu iste iyisin. Yarin ayni sekilde gelip odayi toplayacaksin tamam mi!?
kurban: Hayir toplamayacagim.
Kivanc: Bana bak! Bu cevabi ne sen soyledin ne de ben duydum. Simdi yatmaya gidiyorum. Bu kadar ses cikartirsaniz geri donerim. Yarin aksama kadar da bu odayi toplamazsan senin odana gelir ayni bu sekilde odanin her tarafini bira siseleri ve patlamis misirlarla dekore ederim! Hadi simdi iyi geceler hepinize.

Sonuc: Aradan bir gun gecmis ve oda yukaridaki hale gelmistir :o)

elisha

Elisha is my roommate! Coming from New Mexico, he knows beginner level Turkish! For example; Kivanc yok. Kivanc disharda :o) As a roommate I like him very much! I hope he will visit me in Turkey. (Iyi cocuktur, digerleri gibi dagitmaz, tozutmaz. Odada isigi ve muzigi saygi cercevesinde kullanir.)

November 13, 2005

me/david


Thanks to David's invitation, I was in Mexican-European exhibition. It was really amazing! I tasted European vines and cheese. Of course I did Mexican Orchata and Sopes! They were really delicious -but sopes was spicy!- with the views of Mexico City, Pueblo and other Mexican cities. European cities? Who cares?!

after the exhibition (LoVeLy Mexicans)

This photo was taken in Eskimo Joes. After the Mexican- European Gallery, we went there just for some fun! In this handwrestling, my counterpart is dear Pablo from Mexico. The girl with camera is Conchita from Pueblo-Mexico. She prepares delicious traditional Mexican foods and drinks, made with cinnamon, (Orchata) which I like very much.

November 10, 2005

ulu manitu!

Ponca City'den...

The Temple of Cowboys!

Kutuphane dedigin boyle olur! sadece ders calismak icin degil, yemek yemek ve uyumak icin de gerekli mekanlar mevcut. Iceride her yerin sicakligi ayni degil. Usursen baska masaya gecebilirsin, cok mu sicak geldi; o zaman da klimanin acik oldugu katlar sana gore :)

middle east

Kaynayan kazan... Sinav oncesi can sikintisi!

Memorial-OKC


Memorial (Oklahoma City)

native americans


Apaci bir savasci miydim?

Oklahoma City Memorial

Oklahoma City'deki alisveris merkezinin havaya ucurulmasinin uzerinden cok zaman gecti. Ama yine de memorial daki anilar hala cok sicak... (Oklahoma City)

let the sun shine!


I took this photo one month ago in my room. Then, I let the sun shine :o)

November 7, 2005

Ruya

Ozenilerek cilalandigi belli olan ahsap masalar, duvarlarda pastel tonlarin agirlikta oldugu tablolar, o tablolardan firlayip karsima oturacakmis gibi duran kadinlar... Gerci, o sabah, sehrin meydanindaki "café house"da karsimda oturan kadinin o tablodakilerden pek bir farki yoktu ama insanoglu doyumsuzdur! Kafenin girisinin sol tarafinda kalan duvara yaslanmis kahve makinesinden farkli bolgelere ait kahve kokulari geliyordu. Ilk once sert bir Kolombiya kahvesini daha sonra da vanilyali bir Fransiz kahvesini duyumsadim.
Ayakkabilarini cikarmis, sirtini sag tarfindaki duvara dayayip bacaklarini deri kapli kanapeye uzatmisti. Ciplak ayaklarini birbirine caprazlamis, elindeki kitabi okuyordu. Ben de bir kitap okumaktaydim ama bir yandan da onu izliyordum. Kizil saclari omuzlarina dokuluyor, turuncu yesil kiyafetinin uzerinde sanki hep oradaymis izlenimi yaratan bir aksesuar gibi duruyordu. Kitap okuma sekli bir insanin guzelligine katki yapabilir mi? Yapiyordu iste! Soru sormak anlamsizdi. Belki de yapmam gereken tek sey, onu bir peri kizini seyrediyormuscasina seyretmek ve bunun yaratacagi saskinligi, en azindan bir sure, kendime saklamakti. Yani, gozlerimle bakmali ama kalbimle sasirmaliydim.
Gozlerinin altindaki ciller saclarinin rengiyle uyumluydu. Bu uyumun yuzune verdigi saflik, beni bazen onun guzelligini dusunmekten alikoyuyordu. Yuzunde beni cagiran farkli ulkeler vardi. O ulkelere hangi yoldan gitmeliydim? Daha dogrusu, onun guzelligini somut ve maddeci bir bakis acisiyla mi yoksa kavramsal bir bakisla mi degerlendirmeliydim? Yastiga basimi koyup onu dusunmeye basladigimda -bu bir rituele donusmeye baslamisti son zamanlarda- aklima ilk once hangisi gelmeliydi? Bunu planlayamazdim herhalde. Ask zaten duygularin kontrolden cikmasi degil midir? Ifade edemesen de kendi icinde yasadigin bir kargasa degil midir? Iste bugunlerde ifade edemedigim kargasalarin tutsagi olmus gibi hissediyorum kendimi. Plansiz bir sehir gibiyim: trafik isiklari olmayan kavsaklarim, kor soforlerim var!
Kitabini okurken bazen guluyor, bazen kaslarini catiyordu. Satirlari icine alip onlarla hesaplasiyordu sanki! Biraz once masaya koydugu bardagin icinde bir dilim limon vardi. Limona baktim. Iki elimle bardagi kavrayip, kaldirmadan calkalamaya, limonu suyun icinde yuzdurmeye calistim. Limon, kucukken girdigim akvaryumcularda hayranlikla seyrettigim japon baliklarina benziyordu. Elllerimi bardaktan cektim. Sonra, bardagin icindeki suyu izledim bir sure. Ellerim bos...
Kafenin onundeki kavsaktan arabalar geciyordu. Nefes alip verislerini duyuyordum ki, ansizin bir sikinti yerlesti icime. Iki ay sonra bitecek bir ruyanin, kisa mutluluklarla avunan aktoru oldugumu korkuyla hatirladim. Yani bu ruyanin aslinda gercegin ta kendisi olup iki aylik bir omru oldugunu bilmek simdiden aci veriyordu bana. Kendi gordugum ruyanin isteksiz mezar kazicisiydim, zaman suc ortagimdi!
Ona baktikca, bugune kadar icime yerlesmis, hatta bazen kalici oldugunu zannettigim, kadinlara ait dusuncelerimin daha dogrusu onyargilarimin bir duvar gibi yikildigini hissediyordum. Yikilmak kelimesi belki hislerimi tam olarak karsilamayabilir. Guzelligi gittikce buyuyor, beni kusatiyor, sanki nefes almami engelliyordu. Icimdeki duvarlar yikilirken taslarin altinda kaldigimi hissediyordum.
Bugune kadar okudugum kitaplardan aklimda kalan ve utopik asklari anlatan cumleler, icimde resmi gecitlerine baslamislardi coktan. Asker adimlariyla degil; tam tersine, anarsist bir havada gerceklesen bir gecit toreniydi. Cumleler, anilarima carpiyorlar, yeni bir askin habercisi olduklarini mujdelerken eski asklarimi da gozden gecirmeme sebep oluyorlardi. Onun icin karmakarisiktim! O ise hala elindeki kitapla hesaplasiyordu! Kendi ic karisikligimla mi yoksa onun guzelligiyle ve safligiyla mi ugrasmaliydim? Kararsizdim. Komsulariyla savasirken ayni zamanda ic isyanlarla basetmek zorunda kalan bir imparatorluk gibiydim. Yapayalnizdim! Anarsist cumleler denizinde, ufuktaki utopyama dogru yuzuyordum.
Bu seferki yalnizligimi –oncekilerden farkliydi gercekten- nasil adlandirabilecegimi dusunurken Paul Eluard’dan bir dize geldi aklima: “....seni yalnizligimin boyunda yarattim....” Ne yapmaliydim? Biliyorum, bir sey yapmazsam bir sirra donusecekti duygularim. Ama “... sana.....senden sozetmeyi beceremem ben...” demisti Louis Aragon. Oyle bir an mi simdi? Onun gibi korkuyor muyum? Aslinda, kendimden korkuyorum desem daha gercekci olur. Ceketimi, kitaplarimi, masanin uzerinde duran, dudak izlerimi tasiyan kahve fincanini ve –uzgunum- onu oylece birakip firlasam sokaga nasil olur? Yani yalnizligim ve beceriksizligim de oylece kalir mi “café house” da? Yoksa pesimden gelirler mi? Emin degilim. Belki de icimdeki kargasa dinene, beynimdeki laftan anlamaz ve habire aska ucan cumle gecitleri bitene kadar susmaliyim. (Kivanc)

November 6, 2005

joseppis-stillwater

Bugune kadar gordugum en guzel restoranlardan birisi Joseppis. Italyan yemekleri var sadece. Cok guzel dekore edilmis. Acik mavi akdeniz panjurlari, ferforjeli, ve tabii ki cicekli kucuk Floransa balkonlari.... Yemege baslamadan once Italya'dan ozel getirilen zeytinyagiyla 15 dakika kadar (sicak bir ekmekle birlikte) yalniz kalmak ise bu restorani bir daha ziyaret etmeniz gerektigini hatirlatiyor! (Stillwater-Oklahoma City)

rOdEo in Ponca City-Oklahoma


1,5 ay once Ponca City'deki rodeo festivalinde cekilen bir fotograf.

November 5, 2005

amerika'daki cilgin Turkler


Bu fotograf Seattle'daki Turk-fest'te cekildi. Ben Oklahoma'da kovboy ve kizilderili pesinde kosarken, Seattle'i cilgin Turkler isgal etmis :) Tabi ki defilede bizim de katkimiz var. Hem de nasil? Demokrasi Kusagi uyeleri dikkatli bakin! (Seattle'daki cilgin Turk Hande'ye tesekkurler.)

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...