February 23, 2010

Celebrating Tiger Year in Chinatown-DC


This photo was taken in Chinatown-DC during the Chinese New Year Celebrations. Chinese people marched and danced in Chinatown to welcome the Tiger Year in their Lunar Calendar. After a long walk from Dupont Circle, we reached the event place then we enjoyed! I am a bit prudent when saying this but I think this time DC is treating me really good!

Kivanc

February 20, 2010

Book by Haim Gerber, Reviewed by Kivanc Ozcan



HAIM GERBER, Remembering and Imagining Palestine: Identity and Nationalism from the Crusades to the Present (New York: Palgrave Macmillan, 2008). Pp. 243. $80 cloth.

REVIEWED BY KIVANC OZCAN, Middle East Studies Program, George Washington University, Washington, DC.


Haim Gerber’s Remembering and Imagining Palestine is a remarkable attempt to reconsider and question the way Zionist historians view Palestinian identity and Palestinian nationalism. His central theses are that first; there were meaningful historical antecedents to Palestinian nationalism before the beginning of the twentieth century. Second, Palestinian nationalism in the twentieth century was truly Palestinian and was not created by the elites. The author intends to show that the memory of the Crusades was remembered for centuries and kept the Palestinian community feeling alive. Moreover, he argues that Palestinian-Arab nationalism, which involved voluntary participation of the masses, took shape in the early Mandate period and it radicalized in the 1930s.

The importance of Remembering and Imagining Palestine lies not only in its contribution to Palestinian nationalism debate but also its criticisms to nationalism and elite-mass theories. Despite its shortcomings such as chapter seven, Remembering and Imagining Palestine is an invaluable source for researchers, providing them with striking analysis of Palestinian identity and Palestinian nationalism. With its use of British archives of the Mandate period and the Palestinian sources and its select bibliography, the book is useful study.


Note: To request the full review, please e-mail me.

February 15, 2010

1825 numaranin sarkisi...

Bana bir sehir getirdi,
Delik semsiyeler actik onunla
Yagmurlari ictik
Ona kucuk fenerler verdim
Gulumseyen sokaklara bastik
Uykumuz geldi cok
Tenimizden bir battaniye
yaptik…


Ona bir düş getirdim
Ve yeni rastlantilar…
Miriltili uykulardan gectik
Bana ellerinin sirrini verdi
Ve dokunuslar...

Kivanc
10 Subat, 2010 - DC

February 12, 2010

nefes...

sokuldu geceme
ayak uclariyla.
sessizdi,
solugunun disinda.
bir selva sesi
gecenin tülünü havalandirdi...
"seni ozlemis olmam yok olabilir mi?"

gectik birbirimizden
yollardan
tenlerden
duruslardan
guluslerden

mavi tonlar vardi
gogsunde,
dudaklarinin
kiyilarinda
bir deniz vardi...

ve hic bir sey kalmadi
artik aramizda!
ne bir mesafe
ne de kelime...
gecenin bundan sonraki rengi:
flu bir suskunluk

nedenlerimden bosandim
gectim butun sebeplerden
sevmek icin seni,

oylesine,
nefes alir gibi,
seni....

Kivanc

(Washington DC, 12 Subat)

Tekel çadırlarından izlenimler/Cem Somel



Cem Somel


Ankara’da kışın ayaz keskindir. İnsanın elini, yüzünü bıçak gibi keser. Ankara’nın ayazında yüzlerce insan paltolar mantolar içinde, uyduruk çadırlarda teneke sobaların etrafında toplanmış, taburelerde oturuyor. Çadırların arka kısımlarında bir kısmı yerlere yayılmış döşeklere yine kışlık giysileri içinde üstlerini örtmüş, yan yana dizilmiş, uyumaya çalışıyor. Bu insanların birçoğu genç değil; kırk yaşlarında, elli yaşlarında görünen insanlar çok.
Çok sayıda insan da açlık grevinde.
Neden bu eziyete katlanıyorlar?
Birkaç kişi ile konuşunca anlamaya başlıyorsunuz. İki-üç çocuğu olan, bir çocuğunu uzak bir şehirde üniversitede evladını okutan babalara, analara rastlıyorsunuz. -1400 Lira kazanıyordum. 4-C ile verilecek 900-1000 lira gelirle çocuğumu nasıl okuturum? diye soruyorlar.
Başbakanın televizyonlarda Tekel işçilerinin aylık ücretlerini brüt olarak (vergiler, kesintiler dahil) söylemesine özellikle öfkeleniyorlar. Başbakanın yanıltıcı konuştuğunu ispatlamak için bordrolarını ceplerinden çıkarıp gösteriyorlar.
Tekel fabrikaları, depoları, satış müesseseleri birer birer kapatıldıkça Türkiye’de oradan oraya nakledilmiş işçilere rastlıyorsunuz. -Adanadan geldim, daha önce Samsun’da çalışıyordum, Samsun’daki fabrika kapatılınca Adana’da görevlendiridim, gibi ifadeler, Tekel işletme sisteminin çökertilmesinin arkasındaki insan manzaralarını anlatıyor.
Tekel işçileri birleşik eylemleriyle iftihar ediyor. Kaç kişiden -İşte doğudan batıdan memleketin her yerinden insanız, yana yana duruyoruz, burada sorunsuz kaynaştık. İşte asıl açılım burada! mealinde sözler duydum. Bir kişi -Çadırlarda mecburen kadın erkek uyuyoruz, en ufak bir sorun olmuyor, diyerek bu hak direnişinde kadın işçilerle erkek işçilerin ayırımsız direnişin meşakkatini yoldaşça birlikte çektiklerine dikkat çekti.
Çocuğunu kocasına yakınlarına bırakıp eyleme gelmiş kadın işçiler var, kim bilir kaç kişidir? Bunlardan iki Hataylı hanım şöyle dedi: -Burada bizi destekleyen öğrencilere minnettarız. Bu eylemden önce memleketimizde kendi çocuklarımız böyle bir eylemi destelemeye kalkışsa önlerdik. Şimdi buradaki öğrencilerin yardımını gördükten sonra, keşke Ankara’ya yerleşebilsek de çocuklarımız bu ortamda yetişse diye aramızda konuşuyoruz...
Dayanışmanın, paylaşmanın tohumu nasıl da yeşeriyor, düşünceleri etkiliyor?
Manisalı bir işçi, camekânında “pub” yazılı bir birahaneyi işaret ederek bana o birahane sahibinin işçilere çay verdiğini, işçilere yardım ettiğini söyleyip -Ben sağcıyım. Ama bu adamın iyiliğini nasıl unuturum? dedi. Geceleri mağazasını gecelemeleri için işçilere açan, gece doğalgaz yakarak uyuyan işçileri ısıtan, gece vakti işçileri ağırlarken açık kalan mağazasını korumak için nöbet tutan dükkâncılar anlatılıyor. İşçiler lavabo ihtiyaçlarını da ister istemez bu iş yerlerinde sağlıyor.
Vali mıntıka esnafı arasında eylemdeki işçilerden şikâyet dilekçesi toplamaya çalıştığında esnafın şikayetçi olmadığını beyan ettiği gazetelerde de yayımlandı.
Konuşmalarda öz eleştiri de yapılıyor. Geçmişte diğer özelleştirmelerinde tepki göstermemenin hata olduğu sık sık söyleniyor.
Bursalı bir işçi direnişin öğretici boyutunu dile getirdi. -On bin işçi elli günde çok şey öğrendi, dedi.
Konuşmalarda birçok işçi özelleştirilen işletmelerin kaça satıldığı, bunların gerçek piyasa değeri, sigara stoklarının değeri, özelleştirilen işletmelerin akıbeti hakkında rakamlar söylüyor, bilgiler veriyorlar. Özelleştirme uygulamalarının şirketlere büyük vurgunlar sağladığını, kamu kesimini büyük zararlara soktuğunu rakamlarla, örnek olaylarla anlatıyorlar. Bu işçi arkadaşları dinlerken insan gayriihtiyarî -Bu işçilere yetki, imkân verilse fabrikalarını gayet güzel yönetebilirlerdi, diye düşünmeden edemiyor.
Ankara’yı bilmeyen okurlar için açıklayayım. Sakarya Cadde mıntıkası dükkanlarla çevrili geniş bir yaya bölgesidir. Türk-İş Genel Merkezi bu mıntıkada dar bir yan sokaktadır. Tekel işçilerinin çadırları Türk-İş Genel Merkez binası yanındaki sokakta iki kaldırımda boylu boyunca uzanmaktadır. Her çadırın üzerinde, etrafında orada barınan işçilerin ilini ya da kentini belirten, yöresel özelliklerini hatırlatan (“Efeler diyarı İzmir”, “şehzadeler kenti Manisa”, “dinlerin, milliyetlerin hoşgörü içinde bir arada yaşadığı Mardin” tarzında) ibarelerle donanmış. Çadırların üzerinde, çadırları tutan iplerde ve havaî kablolarda işçilerin azmini, işçilerin Sakarya Caddesindeki esnafa şükran duygularını ifade eden, Başbakan'a, AKP’ye hitap eden pankartlar asılı. Sokak tıklım tıklım.
İşçiler birbirlerine güveniyor ve birlikte hareket ederek ne kadar güçlendiklerini görüyorlar.
Bu yazdığım intibaların, gözlemlerin benzerleri bazı gazetelerde yayımlanıyor. Tekel işçilerini ziyaret eden, destekleyen insanların daha nice ilginç, nice duygulandıran gözlemleri olmuştur. Kırık dökük gözlemlerim kaydolsun diye yazdım. Tekel işçileri yürüttükleri bu ekmek kavgası ile, zalim-mazlum mücadele tarihine yeni bir yön vermeye çalışıyor. İnşaallah muzaffer olurlar.

Cem Somel/ Fikir Zamani

February 9, 2010

Muz Sesleri'ne dair...


Ece Temelkuran'in Muz Sesleri isimli kitabini bitirdim az once. Beyrut'un ve Beyrutlularin hikayesini anlatmaya calisan bu kitabin beklentilerimi karsiladigini soyleyemeyecegim. Kitap belki de, Beyrut sokaklarinda dolasmanin tetikleyecegi karmasa duygusunu basariyla yansitsa da; karakterler tamamlanmamis cumlelerin ve sinirlari net olarak cizilmemis tasvirlerin arasinda flulasiyorlar.
Beyrut'un karmasasina dair yogun bir duyarliligi oldugu asikar olan Temelkuran, bu karmasaya duydugu bazen gizli bazen de acik hayranligin besledigi abartili ifadelere yenik dusuyor zaman zaman. Fakat yine de kimligimizin bir parcasi oldugunu israrla gormezden geldigimiz Dogu'ya huzunlu bir pencere aciyor Muz Sesleri. Temelkuran'in dunyanin bir gun Beyrut olacagina dair sarsici onermeleri, bizi, bu kitabi rafa koyduktan sonra Lubnan ve Orta Dogu siyasetine-toplumuna dair yeni okumalar yapmaya zorluyor.

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...