April 14, 2006

kızgın bir yazının ayak sesleri

Genellikle iyi okullarda konuşlanan, okulu bitirir bitirmez iyi maaşlı herhangi bir yere kapak atmayı kendilerine dert edinen ve bundan başka da pek bir derdi olmayan öğrenci sürüsüne cv-oriented youth demiştim iki yıl önce. İlk fırsatta bu sürüyle ilgili bir yazı yazıp bunları parmakla gösterilir hale getirmek boynumun borcudur. Varlıklarını belli markalar veya belli markaların taklidi olan ürünleri satın alarak ve tüketerek ortaya koyan bu insanları "etiketlemek" için sadece bunların tüketim davranışlarına bakmak yanıltıcı olur. Bunların insanları müşteri olarak algılayıp kuran bir ekonomik anlayışın kampüslerdeki taşıyıcıları olduğunu da anlatmak gerekir. Ondan sonra bunların sınavlarda, ödevlerde, okudukları ya da okumadıkları kitaplarda ortaya çıkan "öz"lerini teşhir etmeliyiz. Bugüne kadar dişe dokunur bir yazı yazamamış, ders kitabı dışında kitap okumaya zahmet etmeyen bu sürüyü gözümüze sokan zihniyetle savaşmak için yapılmak istenen ""etiketleme" ve teşhir iyi bir başlangıç olacaktır. Mülkiye ve ODTÜ gibi belli bir kimliği olan daha doğrusu toplumu dönüştürmek için gerekli bilgi hazinesini sağlayan okullarda giderek yaygınlaşan cv oriented youth ironik olarak bu okulların kimliğini değiştirme tehlikesini de beraberinde getirmektedir. Bunların insan ilişkilerinde görünen davranışları hakkında şu örnekler verilebilir: sınavlardan önce o güne kadar yanına bile yaklaşmadıkları öğrencilerden not isteme davranışı. Bu davranış hemen bir anda ortaya çıkmaz. Not istemek bir süreçtir; notu istenecek kişiye yalakalık yapmakla başlar ve notu isteme gününe kadar sürer.
Sınavlarda örgütlü kopya çekme davranışı: Söz konusu sürü, birbirlerini de iyi tanıdıklarından olsa gerek, sınavlarda mümkün olan ölçüde birbirlerine yakın otururlar ve kopya çekerler. Bir şey bilmiyorlarsa kitap açarlar, onu da yapamazlarsa sınava geceler boyunca çalışanların kağıtlarına bakarlar.
Konuyla alakası olmayan safsatalar ileri sürme davranışı: Bu davranış, konuşmayı seven cv-oriented youthda çok görülür. En ciddi derslerde bile, komplo teorilerine olan meraklarını ifşa ederler. Konu hakkında bilgi sahibi olmadan fikirlerini ileri sürme cesaretini nereden buldukları ise ayrı bir psikolojik patalojidir ve üzerinde ayrıca çalışılması gerekir.
Hocalara yalakalık yapma davranışı: Bu davranış asistan olmanın yolunun yalakalıktan geçtiğine inanların karakteristik özelliğidir. Derslerde sadece soru sormuş olmak için el kaldıranlardan, ders çıkışı hocaya yapışmalara kadar uzanan geniş bir yelpazede incelenmelidir.

Yukarıda kısaca değinilen cv-oriented youth konusunda hedefe giden bir yazı yazmak elzemdir! (Kıvanç)

April 8, 2006

Kürt sorununu konuşabilmek!

Kürt sorunu her seferinde "bastırılanın dönüşü" şeklinde gündemimize düşerken bu geri dönüşleri her seferinde birbirinden bağımsız "biricik" bir olgu olarak kabul etmek söylemsel kaymalara yol açıyor. Fakat, bilinçli olarak, tasarlayarak bu olgunun geri dönüşünü sabırsızlıkla bekleyenler olduğunu söylemek de dürüstlüğün gereğidir!
Kürt sorununa dair harekete geçmeye, kendi deyimleriyle sokak sokak, mahalle mahalle bu sorunla "savaşmaya" hazır bekleyen islamo-faşistler, orduyu göreve çağırmakta beis görmeyen, bu sorunu militer bir sorun olarak algılamaya iman etmiş zihniyetin "sosyal demokrat" olduğunu iddia eden siyasi aktörleri sorunu çözümsüzlüğe kilitlemiş gözüküyorlar.
Gerçek şudur, bastırılan her zaman geri döner (Yeğen). Bu geri dönüş Marksist bir örgüt kimliğiyle, Stalinist bir terör örgütü kisvesiyle olabilir veya Diyarbakır'da atılan taşlar bu geriye dönüşün tezahürü olarak okunabilir. Ama esas sorun hala orada durmaktadır ve demektedir ki: Hey ahmaklar ben asimilasyonlarla, baskılarla, havadan köylerin bombalanması, yerden yakılması ile çözülecek bir şey değilim. Ben ethno-politik bir sorunum! Ben ethno-politik bir sorunum!
Kürt hareketi içinde yer alan aktörlerin bazıları ise sorunu teröre kilitlemek konusunda gayretlidirler! Bu da çözümü geciktiren ikinci zorluktur. İmralı'yı pazarlık masasının altındaki bir kalaşnikof gibi saklayan, "gerilla" retoriğini yeniden dolaşıma sokanlar da en az İslamo-faşistler ve askercilik oynayan solcular kadar sorumludurlar!
"Türk" olmak gibi doğuştan gelen kimliklerini bir övünç meselesi olarak mail gruplarında, basın toplantılarında, reklam panolarında dolaşıma sokanlar ise komplekslerinden önlerini görmekte zorlanmaktadırlar. Bittabi, arkalarında olup bitenleri çarpıtarak yorumlayanların ürünleri oldukları da bir gerçektir.
Bu sorunu konuşabilmek çözmekten daha ciddi bir savaşı gerektirmektedir. Karşımızda siyasi yelpazenin heryerine dağılmış gibi gözüken grift çizgiler içerisinde bu ülkenin geleceğinden çalan orduya karşı savaş baltalarımızı ellerimize almanın zamanı geliyor! (Kıvanç)

April 2, 2006

okay

Kızılay'da toplanmış bütün Ankara ahalisi, yerel, ulusal ve bittabi uluslararası medya, patlayan flaşlar, alkışlar, konfetiler... Hepsi yıllardır ince ince planlanan ve kurgulanan bir yarışın koşucularını selamlıyorlar... Tunalı'da üstlerinde sadece iç çamaşırları kalacak şekilde, cebren ve akıl ile soyundurulmuş Ankara'nın bütün çakalları ve liberalleri Kızılay'a doğru koşuyorlar. Ahaliye doğru yaklaşırken, atılan domatesler ve yumurtalar da bu seramonik finale eşlik ediyor. Emre Kekeç'in kullandığı otobüsün tepesine çıkan Okay ve Kıvanç ahaliye zaferlerini ilan ederken Kızılay'ın orta yerinde don-atlet kalan geçmiş zaman çakal ve liboşları sırtlarındaki kamçı darbelerinden miras izleri birbirlerine gösteriyorlar! Canım dostum, dünyayı inadına gülerek yaşamaya devam... Mezuniyetin hayırlı olsun...

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...