January 11, 2006

let me see...

"Let me see your beauty when the witnesses are gone." My darling in Cowboyland! Keep my love in ThIrD pLaCe and feel it! And don't forget to listen cOLoUr MuSic as we did with the dream of kissin'! My darling; don't forget to look towards Atlantic Ocean. Don't worry, I will be waving to you! I know, and (i will know of course), it was "a pain-free love" like a pre-accepted conditions of a signed contract. My darling, i've burried your face in my future! Let me see your beauty once again before my spirit got lost among the clouds. And tomorrow will be the day of the fatal goodbye of our love! Goodbye America and goodbye my darling in Cowboyland!

donus

Icimde bir kipirti... Ankara'ya sadece saatler kaldi. Aileme, arkadaslarima, yokuslarini bile ozledigim Tunali'ya, her aksam kosuya ciktigim Emek'e, canim sikilinca turladigim Bahceli'ye saatler kaldi. Uzun suredir hic boyle heyecanlandigimi animsamiyorum; Ne bir kavusma, ne bir an, ne de bir insan icin. Onun icin kestiremiyorum ucak Ankara'ya teker koyunca icimden gececekleri. Kendi kendime surprizler hazirliyorum sanki.
Simdiden birikti yapilacak projeler. e-maillerle canimi disime takip o kadar dersin arasinda elimden geleni yapmaya calissam da yine de yeterince katki koyamadigim icin kendime kizdigim islerden baslayacagim ilk once. Biliyorum Ankara da ozledi beni! Yeni konular sakli simdi aylar once yurudugum sokaklarda. Onun icin hemen kavusmamiz lazim, daha dogrusu hemen yazmam lazim!

January 10, 2006

Hudson River



Mark Twain'in kitaplarindaki buharli silepler ve onlarin gectigi Hudson River... New York ile New Jersey arasindaki bu nehire paralel yollardan West Point'e, Bear State Mountain'e gitmek, nehir kenarindaki bir Italyan lokantasinda pastalarimizi yiyip kahvelerimizi yudumlamak cok dinlendiriciydi. Yarim saatlik bir surusle bambaska bir ulkeye gittik sanki. Oysa nehrin biraz asagisinda Manhattan'in gokdelenleri yukseliyordu. West Point'teki askeri akademinin muzesi cok guzeldi. Nagasaki'ye atilan atom bombasinin orjinal piminden, Japon kamikaze pilotlarinin uniformalarina, birinci dunya savasindan kalan silahlardan, Amerika ic savasindaki basliklara kadar herseyi gormek mumkundu bu muzede. Aksam kiraladigimiz arabayi teslim ettikten sonra Broadway'de yuruyus yapmak da iyi bir finaldi :)

January 8, 2006

Chagall'in pesinde...


Yaser Arafat'in biyografisini okurken Simon Peres'in onu ressam Marc Chagall'a benzetmesi cok ilgimi cekmisti. New York'taki Modern Art Museum'da Chagall'in tablolarini inceleme firsati buldum. Tablolarda yasadigi donemin izlerini, icinde yetistigi Yahudi mahallerinin ipuclarini, Rus kulturunu bulmak mumkun. Resimde bu yuzden birden fazla onemli nokta var. Anlatilmak istenilenin ne kadar evrenselse onun anlatilis bicimi o kadar yerel. Muzeden cikip metro duragina giderken uzun zamandir cevabini aradigim bir soruyu yanitlamanin rahatligi ve Peres'in ne demek istedigini anlamis olmanin huzuru ile gokdelenlerin arasindan gorunen bulutlara bakip gulumsedim...

Ankara, New York, Seattle, Bombay ne farkeder; "ayni sevdadir dile dolanir/ yuregimiz bir olunca yol mu dayanir" Amerika Irak'tan defol!


Bugun Times Square'de dolanirken Amerikan Ordusu'na asker yazma burosunun onunde Irak savasini protesto eden ve Amerikan hukumetini masum insanlari oldurmekten vazgecmeye cagiran bir gosteri vardi. Gostericilerle sohbet ederken Turkiye'den geldigimi soyleyince muhabbet koyulasti. New York City, Bush hukumetine karsi tepkilerin yogun olarak hissedildigi bir sehir. Metroda konustugum insanlarda da bunu gorebiliyorum. Yilbasi kutlamalarinda da bunun etkisi vardi. Amerikalilar'in hepten cildirmadigini anlamak, dunyanin her tarafinda savasa karsi insanlarin oldugunu gormek gercekten umut verici. Times Square gibi reklam panolarinin, bilboardlarin, neon lambalarinin kusattigi bir meydanda bile hala insanlik var! Ne guzel :o)

January 7, 2006

museum of modern art


Bugunku son duragim MoMa yani The Museum of Modern Art. Bu muzeyi hakkini vererek gezebilmek icin yarin bir kez daha gelecegim. Bugun muzenin sinema salonunda "The Story of Adele" isimli filmi izledim. Victor Hugo'nun kizinin basindan gecenleri konu alan film, isledigi donemle ilgili ipuclari vermesi acisindan cok basariliydi. (fotoğrafı müzeye girmek icin kuyrukta beklerken çektim)

little italy

Chinatown'u gezerken Little Italy'i de gezmis oldum. Okuduklarimla gezigim sokaklari karsilastirdigimda eski havasini kaybetmis oldugunu anliyorum. Fakat yine de guzeldi diyebilirim.

chinatown

Gokdelenlerin hemen arkasinda bir Cin mahallesi. New York'ta, simdiye kadar, en keyifli dakikalarim burada gecti. Sinava iyi calisan bir ogrenci gibi ben de Chinatown'la ilgili butun bilgileri onceden okumustum. Onun icin, sokaklarda gezerken cok buyuk keyif aldim. 1940'larda mahalledeki birbirine dusman aileler arasindaki kanli hesaplasmalarin yasandigi Bloody Angle, kizarmis ordekler, Cin keki, bugune kadar hic gormedigim baliklar, sebze tezgahlari ve binlerce Cinli... Chinatown giderek buyuyor. Oyle ki, yani basindaki Little Italy'i ve Yahudi mahallesini icinne almis durumda.

new york aquarium


Sabah uyanir uyanmaz kahvalti bile yapmadan New York Aquarium'a gtmek icin Coney Island'a giden metroya atladim. Akvaryumda deniz aslaninin yaptigi bir gosteriyi izledikten sonra penguenleri, foklari ve daha bir suru deniz canlisini hem disardan hem de su altindan gorup asil merak ettigim bolume, kopekbaliklarinin oldugu yere geldim. Boylari 2,5 metre civarinda olan dev kopekbaliklari gercekten urkutucuydu. Yukarida resmini gordugunuz Mr.Breakfast isimli kopekbailigi en buyuklerinden birisi. Bu fotoğrafı cekerken balıklari biraz kızdırdım galiba :o)

January 6, 2006

Brooklyn Bridge

The Moving Image Museum'dan cikinca Manhattan'a East River uzerindeki Brooklyn koprusunden gokdelenleri seyrederek gectim. Kopruyu cok begendigimi soylememe gerek yok sanirim. 1883'te tamamlanan ve celikten yapilan ilk ve en uzun asma kopru olan Brooklyn Koprusu'nun yapimi sirasinda sirasiyla kopruyu planlayan J.Roebling ve oglu hayatini kaybetmistir. Kopruyu Roebling'in esi tamamlamistir. Koprude yururken cok oncelerden bildigim bu huzunlu oyku icimde canlandi sanki. Ayrica, yuruyus yolundaki tahtalarin arasindan asagidaki arabalara bakmanin da heyecan verici oldugunu soylemeliyim.

Museum of the Moving Image

Bugunku duragim American Museum of the Moving Image. Manhattan'dan karsiya gecip Astoria duraginda indikten sonra kisa bir yuruyusle muzenin onundeyiz. Teknik olarak bir filmin nasil cekildigi ile ilgili bilgilerin yani sira, kameralarin, televizyonlarin gelismeleri de muzede gorebileceklerinizin arasinda. Interaktif detaylar da unutulmamis. Film muziklerini kulakliklarla dinlemekten tutun da animasyon yapma olanaklarina kadar bir cok ilginc ozellik var. Ayrica muzenin icinde film gosterimleri de yapiliyor. Zaman zaman filmlerde kullanilan kostumler ve esyalar da yapimci firmalar tarafindan muzeye odunc olarak veriliyor. Bugunku sergide Chicago muzikalinde oynayan oyuncularin kostumleri vardi. Metropolitan'da oldugu gibi saskinliktan bir sure konusamaz hale gelmesem de bu muzeyi de etkileyici buldum.

January 4, 2006

statue of liberty

Bugunku duragim Ozgurluk Heykeli idi. Guney Manhattan'daki South Ferry duragina gidip, Battery Parki gezdikten sonra feribotla Ozgurluk Heykelinin oldugu adaciga gittim. Hem alttaki muze hem de ust kattaki Observer Terrace cok guzeldi. Ikiz Kulelere yapilan saldiridan sonra artan guvenlik onlemleri heykele giderken gectiginiz kapilarda iyice hissediliyor. Fransizlarin Amerika'ya hediyesi olan bu heykel Amerika Birlesik Devletleri'nin en onemli sembolu. Heykelden New York limani ve Brooklyn koprusu gozukuyor. Ayrica donuste karanlik basinca gokdelenlerin isiklari gorulmeye degerdi.

January 3, 2006

gokdelenlerin arasindayim!


Yaklasik 10 saattir New York sokaklarindayim. Gezmeyi planladigim yerlerin kapali olmasi dolayisiyla kizginlikla yururken hic ummadigim surprizlerle karsilastim. Manhattan'i denizden gormek icin gemi turuna katilayim dedim, turlarin 3.30PM'de bittigini ogrenip soylene soylene yururken kendimi Wall Street'te ve Ikiz Kuleler cukurunun onunde buldum! Empire States'in tepesine gorus acisi yagmur yuzunden 0'a dustugu icin cikmadim o yuzden icinde gezinmekle yetindim bugun. Madame Tussauds muzesi cok guzeldi. Hayatimda bunda sonra karsilasacagim saftiriklere Julia Roberts'in iyi arkadaslarimdan oldugunu filan soyleyebilirim :o) Muzede en begendigim mumyalar Fidel Castro ile Yaser Arafat'in mumyalariydi. Metro hatlarini ve sehrin mantigini kavramaya basladim. Bir yeri bulmak gercekten cok kolay. Tabi 3 gun icinde New York'ta istedigim yerlere kolayca gidebilme yetenegini bir iki defa kaybolmama borcluyum! Metroda seyahat ederken, duraklarda beklerken insanlarla konusmak da cok hosuma gidiyor. Turkiye'yi cok seven Pakistanlilar, yanlis adres tarif edenler, bir sey bilmeyenler, soru sorunca kacanlar, Ingilizce bilmeyenler, bilip de konusmayanlar, yardim etmek icin can atanlar vs. bin turlu insan. Kozmopolitligin bu kadari! New York metrosu da basli basina ilginc zaten. Metroda dans eden rapperlar, bale yapan kizlar, saksafon calan siyahlar, hatta metro hareket halindeyken keman konseri verenler... Bu kadar pis bir metro baska turlu cekilmez zaten! Neyse yine de Turkiye'yi cok ozledim. Agustos'tan beri sevdiklerimden uzaktayim ve artik bu cok canimi sikmaya basladi. Masteri doktorayi yurtdisinda filan yaparsam Turkiye ozlemi mucadele edecegim seylerin en basinda gelecek!

January 1, 2006

i am in NeW YoRk!

New York'tayim sonunda. Oklahoma ve Canada'nin sakin havasindan sonra Times Square'de gokdelenlerin icinde isik ve insan selinin arasinda yeni yila girecegim. Butun gun New York'ta gezerken, Istanbul'da Istiklal caddesinde yururken hissettiklerimi animsadim: "bu sehir bir canavar!" Ve her zamanki gibi Ankara'yi ozledim. Metropolitan Art Museum'u cok begendim. 16. 17. yuzyildan kalma savas zirhlarinin oldugu bolum, Egyptian Art ve tabii ki Monet, Picasso ve Van Gogh tablolari gercekten gorulmeye deger. Havanin soguk olmasina aldirmadan Central Park'in icinde turlamak, Broadway'de ve 5th Av.'de gezmek de cok guzeldi. Yine de yasamak icin cok karisik bir yer burasi. Hukukun, hukuksuzlugun, paranin, zenginligin, fakirligin, pisligin, kalabaligin, eglencenin, gurultunun birbirine bu kadar yakin hatta bu kadar kaynasmis olmasi ve bu kaynasikligin yarattigi kaos insanda kultur soklari yaratabilecegi gibi icinden cikilmasi guc bir labirentte oldugunuz izlenimi de verebilir
.

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...