March 27, 2008

Karmakarışık

Ahmet Bey
bir sevdadan sürgündür,
utançlarından yorgun.

Ahmet Bey kalkar sabah,
takar takıştırır,
sevmeyi kendine yakıştırır;
sevdiklerini değil!

vicdanı rahattır,
aklı karışık,
ruhu yorgun!
Ahmet Bey,
karmakarışık!

Ahmet Bey’in sevdiklerinden uzaklığı:
Uzak çağlarda yükselen dağlar…
Yine de her sabah takar takıştırır,
karmakarışıklığına ağlar.

Ahmet Bey suskun bir çocukluktur,
yürüdükçe yalnızlıklar döker

sevmekten utanmaz
sevdiğinden utanır
ama yine de takar takıştırır
sevmeyi kendine yakıştırır

Ahmet Bey’in sevdası
uzun bir çocukluk hastalığıdır

Ahmet Bey bir gece yorgun düşer,
peşine şiirler düşer,
şairin vicdanı rahattır,
şiiri karışık.
Aklım karmakarışık!


Kıvanç Özcan

26 Mart, 2008
Washington DC

March 24, 2008

Ziverbey Köşkü’nde Tadilat Var!

Öncelikle, ortalığı toza dumana boğan bu sevimsiz ağlaşmalar, bana, kendi zihinlerinizde yarattığınız “vatandaş” prototipine uymadığı için bugüne kadar gözaltında kaybedilen hatta cesetleri yol kenarlarına atılan, yaşları kaç olursa olsun hayatlarında ve bedenlerinde hukuksuzluğun derin izlerini taşımak zorunda kalan insanları görmezden gelmenizi hatırlatıyor. Sizden olmayanların hukuka aykırı bir şekilde para-militer güvenlik aygıtlarının ellerinde çırpınışlarına seyirci kalacaksınız ama “Sizinkiler” gözaltına alınınca içinizdeki devrimci, koyu darbeci fena halde kolaycı ruh ayaklanacak. Öyle mi?

Başka partilere kapatma davası açılırken topu taca atma çabalarınız kendi partinize kapatma davası açılınca yerini muhafazakar bir efelenmeye bırakacak. Derin-devleti yok etmek adına taktığınız maskeler bizde, Hrant Dink soruşturmasındaki bilinçli yavaşlığınızdan, kendi çıkarlarınız için AB elitleriyle ile el altından imtiyazlı ortaklığa dünden razı oluşunuzdan, yerel düzeyde yer yer islamo-faşizme kayan söylemlerinizden, yurt içinde ve yurt dışında cemaatlerle sıkı ilişki içinde oluşunuzdan dolayı bir tiksinti yaratmayacak. Öyle mi?

yazinin tamamini okumak icin tiklayiniz


Kıvanç Özcan

23 Mart 2008
Washington DC

March 17, 2008

happy birthday to me!


Yarın benim dogum günüm! İlk defa sevdiklerimden uzakta karşılayacağım bu günü. Washington’a giderek alışmanın getirdiği rahatlık ailemden, sevdiklerimden ve arkadaşlarımdan uzakta olmanın getirdiği hüznü örtemiyor. Evet, geride bıraktığım sekiz ay içinde hayatıma bir çok yeni insan girdi, yeni fikirlerle tanıştım, manevi anlamda zenginleştim ama bütün bunların bedelini en güzel günlerimde sevdiklerimden uzakta kalarak ödüyorum.

Okay’ın bana ithaf ettiği yazıyı okudum biraz önce. “Gitmek” üzerine düşüncelere dalışım ilk “gidiş”ime uzanıyor. Oklahoma’da geçirdiğim altı ay boyunca her sabah soğuk havayı iliklerimde hissederek derslere koştururken hayata dair düşüncelerimi sorgulama ve temize çekme fırsatı bulmuştum. O günlerde, sınırlarını kendim çizdiğim huzurlu bir ülke yaratmanın mümkün olduğunu keşfettim. Bu ülkeye her istediğim zaman giremeyecek olmamı keşfetmem ise ilk “gidiş”imi takip eden “dönüş”üme rastlar.

Mekanın ve coğrafyanın düşüncelerimiz üzerinde dönüştürücü bir etki yaptığını kendimden biliyorum. Bundan yaklaşık üç yıl önce kapısını araladığım masal ülkemi Türkiye’ye dönünce zamanla kaybettim. Yürüdüğüm sokaklara ve soluduğum havaya sinen gri bir rahatsızlık duygusunun ve kontrolümün dışındaki bir koşuşturmacanın gönülsüz bir mahkumu olmanın getirdiği sıkıntının hayallerime saldırdığını fark ettim.

Yeni denizlere açılmanın vakti gelmişti kısacası. Okumak, susmak, elimde bir kahve bardağıyla soğuk geceyi adımlamak ve düşünmek gibi lükslere sahip olmak için topladım çapalarımı.

Demir aldığım kıyılardan çok uzaklardayım. Masal ülkemde miyim? Bilmiyorum. Uykusuz gözlerle, kütüphane köşelerinde, akıp giden zamana takılıp göremediğim bir yerlere gittiğim kesin.

Yarın benim doğum günüm. Birazdan eski bir istasyondan kalkacak bir trenle doğum günü yalnızlığımın keyfini çıkarmak için biraz uzaklara gideceğim. Ailemden, sevdiklerimden, arkadaşlarımdan uzaklardayım.

Ama yine de….

Dünyanın her köşesinden onlarca insanla tanışmanın getirdiği zenginliğin, dil-din-renk-milliyet-cinsiyet ayrımlarına hapsolmadan yeni bir düzen yaratılabileceğine dair inancımı güçlendirmesini doğum günü hediyem olarak kabul etmekten kıvanç duyuyorum!

haftaya görüşmek dileğiyle, sevgiler…

Washington DC, 17 Mart 2008

March 12, 2008

Chicago sehri...


Chicago şehri…

topraklarının hikayesine yabancı bir adamla tanıştım,
üstelik başka toprakların hikayelerine de yabancıydı,
içindeki eksiklik kalıcıydı!

……

mazilerine ışıltılı küçük ampüller asarak,
ve ışık ağaçlarının altından koşar adım geçerek,
büyüdü o küçük çocuklar
büyümenin gri, soğuk avlusuna çıktılar,
siyahlara büründüler,
küçüldüler,
ve işte karşımda, neşeyle işgal hikayeleri anlatıyorlar!
yaşatıyorum onları hala içimde,
görüp utanmak için
insanın alçak derinliklerinden
yaşıyorlar hala bende,
bir küfürlük yerlerinde
inatla…

……

akıllı bombalardan bahsetti,
okuduklarıma inanmamamı öğütledi,
herkesi öldürmüyorlar da dedi üstelik
yapbozun bütün parçalarını boğazıma bir bir dizdi!
ve o gittikten sonra okuduğum kitaplardaki bütün feryatlar
yapboz parçalarını birer birer tükürdüler!

……..

vicdani olmayan insanlarla tanıştım,
ki onlar da en az savaşa tapanlar kadar alçak derinliklerde yaşarlar.
yabanlığa çalar
insanlığa yabancılıklarının rengi
ruhsuzluklarından siyah kitaplar çıkar.
derin bir yara gibi geçtiler
ilk gençliğimden.
Sabaha zor çıkan uykuların
Korkunç rüyaları gibiydiler.
Yaşatıyorum hala onların kirini içimde,
ki inanayım baktığım uzakların
mavi rengine,

………

Chicago’da kızıl bir gece gördüm.
ışıkları yutan kızıl saçlarını yıkıyordu
Michigan gölünde,
Nazim Hikmet’in kadınları gibiydi Chicago şehri
isyan hazırlığına çağıran karnaval rengi düşleri vardı
sıcak bir akıntı gibi girdi içime Chicago şehri…
Yaşatacağım onu içimde,
ki aynalar tutayım
alçak derinliklerden uzak çocukluğumun düşlerini,
isyana çağıran
iç yollarıma, iç yollarıma.

Kıvanç

March 3, 2008


........hayatını saf vicdanın, saf adaletin peşine salmış tuhaf insanlara akıl erdirebildiğimizde, insanın yepyeni, olağanüstü bir tanımını yapabileceğiz. O tanıma yakışacağız.

Yildirim Turker (Radikal, 03.03.2008)

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...