October 31, 2007

aslan SOSYAL DEMOKRAT...



Turkiye'de sosyal demokratlar kabaca ikiye ayrilirlar: Teorisyenler ve pratisyenler. Teorisyenler, genelde, toplumu donusturmek icin gerekli bilgi birikimine sahiptirler. Fakat ayak oyunlarini bilmedikleri icin parti ici cekismelerde ilk once onlar kaybeder. Pratisyenler ise ortaligi karistirmaktan baska bir sey bilmedikleri icin "orgutcu", "tabana hakim", "iyi hatip" gibi etiketlerin arkasina gizlenirler ve her turlu yolu deneyerek kurultay kazanirlar. Teorisyenlik uzun yillara yayilan sabirli bir calisma ile kazanilir ve efendilikle taclanir. Zamaninda birakmasini bilmek ve saygili olmak teorisyenlerin en temel ozelligidir. Pratisyenlik ise kolay kazanilir ve yapiskandir. Esir aldigi bunyeyi hic terk etmez.

Yukarida resmini gordugunuz aslan sosyal demokrat teorisyenligini efendilikle taclandirmis ve zamaninda birakmasini bilerek Turkiye sol tarihinin hafizasina ismini altin harflerle yazdirmistir. Pratisyenler mi? Onlar hala yasiyorlar ve oldukleri zaman onlari kimse hatirlamayacak!

Aslan sosyal demokratlarin basi sagolsun...

Fotograf: http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/kitaplar/FMD/images/0405.jpg

October 30, 2007

Turkiye'nin en tehlikeli gazetesi



ertugrul ozkok'un savas cigirtkanligi uzerine.

en guzel 29 ekim



29 Ekim Cumhuriyet Bayrami'nda Turkiye'nin gidisatindan duydugum kaygiyi ve her seye ragmen icimde dolasan coskuyu yuklenip yavas adimlarla Georgetown Universitesi'ndeki salona girdim. Asansorde "Benim Adim Kirmizi" yi ne kadar cok sevdigini anlatan kiza "Cevdet Bey ve Ogullari"ni da okumasini onermistim. Salona girerken birer birer akima gelmeye basladi hepsi. Gozlerini ufuk cizgisinde dinlendiren hattatlar, Osmanli'nin son donemleri, Cevdet Bey, Cumhuriyet, Kars'a dusen kar taneleri, Istanbul'un ara sokaklari, yeni hayat!

Ve yillardir bir odaya kapanip kelimelerimizi edebiyatin gokyuzune bikmadan usanmadan civileyen o adam! Onu gormeme sadece dakikalar var. Kitap okumaya calisiyorum, basaramiyorum. Oylesine heyecanliyim. Bir anda muzik basliyor. Iste yavas adimlarla, utangac gulumsemesiyle yuruyor. Yanimdan geciyor. En guzel 29 Ekim'im diyorum icimden! Ulkemden binlerce kilometre uzaktayim ama Turkiye'deyim sanki. Salondaki insanlarn gozlerindeki hayranligi anlamaya calisiyorum! O kadar buyuk ki, o kadar guzel ki.

Ve basliyor konusmaya: Edebiyat, biz ve oteki, dogu-bati, kopruler, Istanbul, Kars! Buyulenmis gibiyim. Hic bitmesin istiyorum, hic susmasin istiyorum.

Bugun benim en guzel 29 Ekim'im. Ulkemin "vurucu gucuyle, stratejik onemiyle, topuyla, tankiyla" degil, YAZARIYLA GURUR DUYUYORUM! Yasasin edebiyat, yasasin ORHAN PAMUK! Cumhuriyet Bayramimiz kutlu olsun!


"Hakkari'de öldürülen gençlerin ardakalan fotograflarına bakarken burnumuzun direğini sızlatan, yüreğimizi mengene gibi sıkan bir şey de yüzlerindeki taşra-varoş masumiyeti. Yoksul ana-babalarının kınalı kuzuları. Kavruk melekler.
Esir alınan askerlerden birinin anası Kürtçe yakarıyor. 'Ben onu limon bahçelerinde büyüttüm' diye. Bir diğeri Arapça konuşuyor.
Dünyanın nimetlerine hep uzaktan, kapı aralığından bakarak yaşamış, çocuğunu büyütebilmek için başkalarının yükünü taşımış, mal gibi kamyonlara yüklenip tarım köleliği yapmış insanlar.
Onların canlarıyla kabadayılık yapan, kapıldıkları milli galeyanının sopası olarak o kavruk çocukları misliyle feda etmeye hazır insanların çığırtkanlığı karşısında sakin ama kararlı durmak zorundayız." (Y. Turker)

October 29, 2007



Ilik bir Ankara aksami: Onur, Koray, Kivanc, Haslet, Cigdem, Elif, Huseyin, Ersan, Ceren

Duvarda asili duran resimin bu fotografa verdigi huznu ben de simdi bu guzel insanlarin yuzlerine bakarken hissediyorum.
TGBDER'de gecirdigim guzel zamanlari cocuklugumun finali olarak hatirlayabilirim! Ya da Turkiye'deki gunlerimin sonu olarak! Oylesine esikte bir yerde TGBDER. Ilkokulda "atlikarinca" isimli bir dizi izlerdim, ortaokula geldigimde ise su anda ismini hatirlamadigim ama lise ogrencilerinin tilt oynadigi ve hep ayni kafede oturdugu bir diziye takilirdim. TGBDER de o diziler gibi coooook uzakta kalmis gecmisin altin zamanlari cagrisimi yapiyor bende . Elif? Cagrisim demistin di mi?
64 (yoksa 85 miydi??) yasindaki Riza Amcayla, 16 yasindaki liseli gencleri ayni masada birlestiren sihir neydi? Cuma aksam yemeklerindeki ya da pazar sabah kahvaltilarindaki mutlulugumuzu stk dinamizmiyle filan aciklayamayiz di mi?

Kivanc

Not: Butun esek sakalarima gulerek katlanan sevgili Cigdem :) Bana bu fotografi gonderip ruhsal koordinatlarimi sarstigin icin cok tesekkur ederim :) Seni, sana saka yapmayi ve tabi ki de sosisli boreklerini cok ozledim :) "Pinarcim" ve ayni zamanda sevgili "nupelda". Gecenin bir vakti kapimin esigine saklanip (aslinda saklanamayip) beni karsiladiginiz gunu hatirladikca hala guluyorum :)

October 27, 2007

gelecege dair hayaller



Cocuklarin cocukluktan cikarildigi, kan-silah-savas-teror kelimelerinin ustune karabasan gibi coktugu bir toplumun barisa ve umuda dair hayaller kurmasi zor olsa gerek. Bugunlerde fasistler vatan hainliginin sinirlarini yeniden ciziyorlar. Turkiye'yi cok sevmeniz bile kurtarmiyor sizi. Cunku sizin de ortaligi terorize etmeniz, slogan atmaniz, bayrak asmaniz gerekiyor. Mutlaka bir acigi(n)(m)iz vardir. Hrant Dink'in gulusune asik olmusuzdur veya Ermenistan'la diyalogu savunmusuzdur. Ya da Kurt sorununu kaplayan militarist dili yadirgamisizdir. Bu yeni "vatan hainligi" tasariminda butun yollar siddete cikiyor. Oyle ya da boyle! Cunku bir sekilde onlardan degiliz! Cunku ulkemizi 3 yasindaki bir cocuk gibi degil akli basinda bir insan gibi seviyoruz.

Bu zor gunlerde hala ulkemizin gelecegine dair guzel hayaller kurmaya calisiyoruz. Yukarida gordugunuz tasarim canim arkadasim Zeynep Baser'e ait. Terorizme basvurarak Kurt sorununu cikmaza sokan PKK ve sokaklarda kudurmuscasina bagiran bu kalabaliklar Zeynep gibi hayaller kursaydi: NE TEZKERELER NE DE SAVASLAR olurdu!

okyanus otesi yazilar...



'Bir Millet Uyanıyor' yapıyorlar. 'Ateşten Gömlek' yapıyorlar. Heyheylenme ustaları her biri. Gazzz verip/yaraya tuzzz basıyorlar.
Sonra da 'Yürü bre Mehmedim' yapıyorlar. Ki, fakirin fukaranın/köylünün rençberin evladı, oğlu, analarının kınalı kuzuları, 86'lılar, 87'liler sapır sapır dökülsünler dağlarda, ovalarda.
Davul zurna/düğün bayram yollandıkları askerliklerinden ay yıldızlı bayrağa sarılı tabutlarıyla dönsünler köylerine. Hem zaten 'Şehitler ölmez/Vatan bölünmez.'

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=236483

October 20, 2007



"..........Türkiye, 60'larda başlayarak, hatırı sayılır bir 'kol gücü' ihraç etti. Anlaşılır bir şeydi, çünkü burada, yaratılan nüfusa iş bulmak zordu, doyurucu ücret vermek zordu; her şey zordu (Bu 'nüfus' konusuna tekrar tekrar dönmek gerekiyor).
Ama şimdi okuyanın yüzde 59'u dışarı gidiyor... Bunun öncelikle ekonominin dayattığı bir tercih olduğunu pek düşünemiyorum, doğrusu. Türkiye'de Hindistan gibi boğucu bir sefalet yok, hiç olmadı. Ama gerçekten 'boğucu' sayılacak başka şeyler var: özellikle de iyi öğrenim görmüş aydın kesim için. Bir sokak kabadayısının Nobel almış yazara 'akıllı ol!' diye bağırabildiği ve bütün 'müesses' ve 'müşekkel nizam'ın bunu bağırandan yana bir biçimde işlediği bir toplumda, neyin 'boğucu' olduğunu uzun uzun tartışmaya gerek var mı?
Aslında, evet, var. Durmadan tartışmak gerek. Yüzde 59'un yaptığını ciddiye almak gerek." (Murat Belge)

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=236236

October 15, 2007



".....Ne olursa olsun, kimler karşı koyarsa koysun Türkiye barışa kavuşacaktır. Ben de buna inanıyorum. Yakında bu savaş barışla bitecektir. Mehmed mezarında rahat edecektir. Savaşın sürmesi için hiçbir neden yoktur. Bu savaşı oyun sanıyorlar. Kimse hiçbir sebep bulamaz.
Bugün oyun sanıyorlar savaşı. Belayı, o savaşı isteyenler bulacaktır, halklarımız değil." (Yasar Kemal)

October 9, 2007



"......Öylesine ciddi bir TABU 'yaratma' söz konusu olabiliyor bu topraklarda!
Atam'a Dokunma! hastalığı. İyi de Mustafa Kemal niye senin? Niye yalnızca senin? Senin Atan da benim Atam değil mi? Senin yaptığın 'okumaları' ben yapmıyorsam/yapamıyorsam Atatürk'ten, ben bambaşka şeyler anlıyorsam, anlayabiliyorsam, senin TEKELCİ ATATÜRKÇÜLÜĞÜNDEN sıkılmışsam,
bunalmışsam- ne olacak şimdi?
Ben Hrant Dink'in yaşadığı bir Türkiye'nin Atatürk'ün muhayyilesindeki Türkiye'ye kat be kat daha uygun olduğunu, yakışır olduğunu, yaraşır olduğunu düşünüyorsam-
Sen ve Senin Gibilerin; siz Derin Tugayların (Kemalizm'in derin koruyucusu olduğunu zannedenlerin) Derin Mimarların (Kemalizm'in tabularının/yasaklarının/kırmızı sınırlarının derin inşaatçısı olduğunu varsayanların) ÇIKAR ATATÜRKÇÜSÜ olduğunu düşünüyorsam; ne yapacağız peki?......." (Perihan Magden, 9 Ekim 2007, Radikal)

October 1, 2007

Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrant'iz



Hrant Dink davasi basladi. Adalet sisteminin ve derin devletin gelecege dair umutlarimizi giderek zayiflattigi bir ulkede bu davadan ne beklenebilir? Devlet destekli katil surusunun ve potansiyel katillerin tehditlerine aldirmadan; askla, inatla, yazarak, anlatarak bir seyleri degistirmeye calisan insanlarin da dramidir ayni zamanda bu dava.

Fotograf: http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=6541&p=36&rid=2

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...