May 15, 2009

Kuzey Irak ve Güney Kürdistan Arasında Bir Dış Politika Denemesi



Asa Lundgren (çev. Necla Ülkü Kuglin), İstenmeyen Komşu-Türkiye’nin Kürt Politikası, Kitap Yayınevi, 2008, 150 sayfa



Asa Lundgren’in İstenmeyen Komşu-Türkiye’nin Kürt Politikası başlıklı kitabı ulus-devletlerin dış politikaları ve komşularıyla ilişkileri aracılığıyla iç politikalarını ve devam etmekte olan ulus inşa süreçlerini nasıl şekillendirdiklerini anlatan giriş niteliğinde bir kitap. Lundgren kitabında Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi arasındaki ilişkiyi Türkiye’nin güvenlik algılamaları açısından masaya yatırıyor.

1990’ların başından itibaren idari olarak somutlaşmaya başlayan Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi Ankara’nın bölgeye yönelik güvenlik kaygılarını artırdı. Diğer bir deyişle giderek şekillenen Kürt ‘devleti’ Ankara için bir tehdit olarak algılandı. Fakat Lundgren bu tehdit algılamasının sadece dış politika açısından değil Türk kimliğinin oluşum süreci ve Türk ulusunun tanımı açısından da incelenmesi gerektiğini öne sürüyor. Çünkü Kuzey Irak’taki oluşumun tehdit olarak algılanmasının altında dış politika hassasiyetlerinden çok Türkiye’nin kendi Kürt nüfusundan kaynaklanan iç politik kaygıları var.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki toprağa ve sınırlara bağlı bir yurttaşlık tanımı ilerleyen yıllarda yerini etnisiteye dayalı bir tanıma bıraktı. Daha doğrusu Türk etnik kimliği zamanla toprağa ve sınırlara dayalı bir vatandaşlık tanımının önüne geçmeye başladı. Bu durum beraberinde farklı etnik kimliklerin ifadesinin tehdit olarak algılanması sonucunu getirdi. Kuzey Irak’taki Kürt nüfusunun siyasi hareketliliği de bu tehdit algılamasına dahil oldu.

Türkiye-Irak sınırının kendine özgü yapısına da değinmek gerekir. Lundgren’in ifadesiyle Türkiye-Irak sınırı Türkiye ile Irak’ı birbirinden ayırırken Türk veya Irak uluslarını sadece kısmen özümsemiş bir nüfusun da ortasından geçer. İnsanların kimliği konusundaki muğlaklık sürdükçe, Türk ve Irak ulus devleti projeleri de tamamlanamayacaktır. Bu ifadeyi biraz açarsak, Türkiye Cumhuriyeti ulus inşa sürecinde Kürt nüfusunun bir bölümünden yönelen bir itirazla karşı karşıya gelmiştir. Bu itiraz Türkiye’nin Irak sınırını diğer komşularla olan sınırlarından farklı kılmaktadır.

Türkiye sınırları içindeki Kürtlerden ulus inşasına yönelik yükselen itirazlar, Türkiye’nin Kuzey Irak politikasına bakışını da derinden etkilemiştir. Türkiye’nin Kuzey Irak’a bakışı kendi iç siyasetinin ve ulus inşa sürecinin bir uzantısı olmuştur.

Kitabın ikinci bölümü ulus inşası, dış politika ve güvenlik kavramlarının iç içeliğine değiniyor. Dış politika ulus inşasında kullanılan bir araçtır. Uluslaşma aşamasını tamamlamadan devletlerini kuran toplumlarda nüfusu türdeşleştirme politikaları öne çıkmıştır.

Devletler vatandaşlarının güvenliğini sağlama üzerinden meşruiyetlerini sağlarlar. Güvenlik politikaları ise tehdit algılamalarının bir sonucu olarak üretilir. Tehdit algılamalarının yapısına baktığımızda karşımıza vatandaşların kimliğini oluşturan bileşenler çıkar. Ve kimliği oluşturan bileşenlere göre tehdit algılaması farklılaşır. Tehdit algılaması da ulus inşasında ve iç politikada kullanılan bir araçtır. Bu açıdan baktığımızda Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik politikası Türk kimliğinin inşasında kullanılan bir araçtır sonucuna varabiliriz. Lundgren Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürt oluşumuna yönelik politikasının kökenlerini Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı Türk kimliğine dayalı vatandaşlık biçiminde arıyor. Ayrıca Türkiye’nin doğusundaki toprakları kaybetme korkusunun da devletin ulusal güvenlik politikasında etkili olduğunu söylüyor.

Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’nden farklı olarak yurttaşları ortak bir Türk kimliği etrafında birleştirmeye çalıştı. Osmanlı’daki bağımsızlık ve ulusçuluk hareketlerinin yükselmesiyle birlikte Osmanlıcılık ve Türkçülük gibi devleti kurtarma projeleri gündeme geldi. İttihat ve Terakki devletin çöküşünü durdurmanın yolunu Türkçülükte görüyordu. İttihat ve Terakki’nin bu eğilimi yeni kurulan cumhuriyete de yansıdı. Ve bu politkanın izleri ulus inşa sürecinde görülmeye başladı. Aslında ilk başta yurttaşlık temelinde bir ulus-inşasına girişen cumhuriyet daha sonra yurttaşlığın Türk kültürünü kabul etmek şartıyla elde edilebilecek bir statü olduğunu belirtmesiyle yurttaşlığın tanımını daraltmıştır. Yeni kurulan cumhuriyet komşularına yönelik dış politikasını onların toprak bütünlüklerini esas alarak belirlemiştir. Bu durum içerdeki ulusal kimliğin tanımına da yardımcıdır.

Lundgren, Türkiye-Irak sınırının Kürt milliyetçiliği nedeniyle biraz muğlak olduğunu söylüyor. İki devleti ayıran sınır Kürtler için güney ve kuzey Kürdistan’ı ayıran sınırdır. Bu yüzden Kürt kimliğinin ifadesi Türkiye için bir tehdit olagelmiştir. Türk dış politika yapıcıları Kürt nüfus sebebiyle Kuzey Irak’ı Türkiye’nin güneydoğu bölgesinin bir uzantısı olarak görme eğiliminde oldukları için orada kurulacak bir Kürt devletini Türkiye’nin toprak bütünlüğüne bir tehdit olarak algılamışlardır.

Kürtler cumhuriyetin türdeşleştirme politikalarına itiraz ettiler ve bu itiraz sonucunda ortaya çıkan isyanlar bastırıldı. Lundgren’e göre Kürtlerin yok sayılmasına tepki olarak Kürt milliyetçiliği güçlendi. Yükselen Kürt milliyetçiliğinin somut bir ifadesi olan PKK 1980’lerde yükselmeye başladı. Buna karşılık devletin sert tedbirleri ve sivillere kötü muamelesi Kürt milliyetçiliğini radikalleştirdi.

Ordunun ve MGK’nin Kürt sorunu üzerindeki belirleyiciliği Avrupa Birliği reformlarının devreye girmesiyle azalmaya başladı. Lundgren 90’lı yılların Kürt sorununun kabullenildiği yıllar olduğunu belirtse de AB reformlarının uygulanmasındaki isteksizliğin Kürt kimliğinin güvenlikleştirilmesinin bir örneği olduğunun da altını çiziyor. Lundgren’e göre Türkiye Kürtleri için Kürt kimliğinin öncelikli olduğu varsayımı bir korku yaratıyor. Fakat, resmi söylem Kürtlerin güçlü bir etnik kimliği olduğu fikrini reddeder. Bu reddedişin altında ulusal kimliğin onaylanması ve “biz” in oluşumuna katkıda bulunma isteği yatar.

Lundgren Türkiye’nin terörizm konusundaki söyleminin işlevlerini üçe ayırır: Türk toplumunun karakterinin teyidi, içerde türdeşlik yaratılması ve tehlikenin dışsallaştırılması. Buna göre bölgede bir Kürt devleti kurulması olasılığının tehdit olarak kabulü eğer söylem galip gelirse içerdeki Türk kimliğini teyit edecektir. Ayrıca bu söylem terörün Türkiye’nin iç siyasal düzeniyle bağlantısını keser. Devlet terörün etnik hoşnutsuzluk değil bölgesel azgelişmişlik sonucu ortaya çıktığı fikrini işler. İç türdeşliği sağlamak içinse, devlet, sınırlarını aşan kollektif bir Kürt kimliğini reddedecektir. Türk dış politika yapıcıları içerdeki etnik hoşnutsuzlukları devletlerarası bir sorunmuş gibi görme eğilimindedirler.

91’deki Körfez krizinden sonra Irak yönetimi Kürt bölgesinden çekildi. Bu Kuzey Irak’taki Kürtlere bölgede siyasi ve idari altyapıyı kurma fırsatı verdi. Türkiye PKK’nın güçlenmesinden ve kendi sınırları içindeki Kürtlerin bağımsızlık taleplerinden çekindiği için. Bölgedeki Kürt yönetimini dolaylı olarak destekledi. Lundgren’e göre bu bir çelişkiydi çünkü Türkiye aynı zamanda Irak’ın toprak bütünlüğünü de savunuyordu. Türkiye’nin PKK ile mücadele etmek için yaptığı sınır ötesi harekatlar ve KDP ile işbirliği Lundgren’in belirttiği çelişkiye örnektir. Ankara ise bu çelişkinin farkında olsa gerek Barzani ve Talabani’yi Iraklı parti liderleri olarak gördüğünü söylüyor. Lundgren’e göre Kürt partileriyle ilişkiler ve sınır geçişleri Irak sınırını tartışmalı hale getiriyor ve bu durum Ankara’nın toprak bütünlüğü söylemine ters düşüyordu.

ABD’nin 2003’teki Irak işgali bölgedeki kartları yeniden dağıttı. Türkiye ABD askerlerinin kendi topraklarını kullanarak Irak’ı işgal etmelerine izin vermedi. İşgalden sonra Türkiye’nin korkusu Kürtlerin ayrılıp bağımsız devlet kurmalarıydı. Bu yüzden işgalden sonra Kürtlerin Irak merkezi siyasetine katılımları olumlu karşılandı. Talabani’nin cumhurbaşkanlığı da memnuniyet yarattı. İşgalden sonra gündeme gelen bir diğer husus da Kerkük petrollerinin kontrolüydü. Ankara Kerkük petrollerini Kürtlerin kontrol etmesine karşı çıkıyordu çünkü bu kurulacak olan bağımsız bir devletin ekonomik platformunu oluşturabilirdi.

Lundgren’in kitabı Türk dış politikası, Kürt meselesi ve Türk ulusal kimliğinin inşası konularında çalışma yapanlar için yararlı bir kaynak.

Kivanc Ozcan
dogudan, 10.sayi

No comments:

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...