Bu fotoğrafıma bakarken hayata dair düşüncelere kapılıyorum: Bazen kendimizi sahnede buluruz. Seyirciler koltuklarına kurulmuş ve pür dikkat sizi izler. Yalnızsınızdır. Bütün ışıklar ve bütün gözler sizin üzerinizdedir. Ya ipin üzerinde karşıya geçeceksiniz ya da düşeceksiniz. İp cambazına benzemiyor muyuz sahiden? "İp"e de "hayat" diyoruz sanki!!
Annecy sokaklarından bir fotograf... Fotoğraf dergilerinde koridor ve sokak fotoğraflarını görünce hayıflanırdım. Artık benim de içime sinen bir sokak fotoğrafım var. Filtre ve flaş kullanmadan 23 yıllık manual makinemle çektim bu fotoğrafı :o)
(Taken in Annecy by Kıvanç) Doğrusunu söylemek gerekirse, bu fotoğrafı çekerken bu kadar güzel bir kare yakalayabileceğimi hiç tahmin etmemiştim. Bu arada, bu fotoğrafı çektiğim saatlerde Türkiye'de olmam gerekiyordu. Ama uçağımızı kaçırdık. Bu fotoğrafa bakarken iyi ki kaçırmışız diyorum...
İç savaşın sona ermesinden bu yana yaklaşık 17 yıl geçti. Beyrut hala yaralarını sarıyor. Eski günlerine dönmesi için biraz daha zamana ihtiyacı var. Ama şimdi bile, ışıklar bizi doğunun Paris'ine davet ediyor. Bir gün hep gitme hayalini kurduğum Beyrut'ta -belki de Ras Beyrut'taki kafelerden birinde-güneşli bir sabahı karşılamak dileğiyle...
" ...O günler de elbet gelecek. İkimiz bir tek vücut olacağız. Sıcacık yatağında seni canımla kucaklarım. Benim küçücük Nonoşum." (Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu. Aşk Mektupları) Kaldı mı artık böyle insanlar? Bilinmez. Belki kentlerin arka sokaklarında geçmişin hatıralarıyla yaşayan ve hala ısrarla aşık olanlar vardır. Belki de hala aşk mektuplarının en güzelini hak edenler bitmemiştir. Bilinmez!