Omuzumda, “Hurricane Katrina”nin vurdugu dogu yakasindaki Meksika korfezi’ne acilan kiyilardan gelen mallarin oldugu ve aklima Associated Press’in cektigi, ellerini gokyuzune dogru uzatan siyahlari gosteren fotografi hatirlatan alisveris merkezinden aldigim spor valizimle dustum yola. Sirtimda orta birden beri kullandigim, fermuarlari kopmus, alti kitaplarin surtunmesinden incelmis, her yagmurda basim yerine onu korudugum adidas cantam.
Saat yediyi ceyrek geciyor. Sabahin koru. Hava o kadar soguk ki, ODTU hazirlikta bir defasinda oldugu gibi, soguktan cenem donmasin diye aklima gelen sarkilari soyluyorum, beni Oklahoma City’e goturecek otobuse giderken. Etrafta 7.30 dersine (tabii ki benim her Sali ve persembe yaptigim gibi kufrederek) gidenlerden baska kimsecikler yok. O yuzden mirildanmayi biraz geciyor sesim! Hani yanima biraz yaklasaniz, bir de Turkseniz filan hemen anlarsiniz: “..hekimoglu derler benim aslima....”, sonra “...efelerin efesiii hey gidinin efesi...”.. Neyse, sarki fasli bitiyor. Otobusun onune kadar geliyorum. Kapilar kapali. Sofor de donmamak icin kapatmis kapilari, icerde uyukluyor yola cikmadan. Cami tiklatiyorum –hadisene olm- diyorum icimden. Neyseki hemen aciyor...
Planlarima gore daha dogrusu okulun shuttle programinda yazdigina gore 7.30 da Stillwater’dan ayrilan otobus 9.30 da Oklahoma City’deki alisveris merkezinde olacak. Ben de dun telefon acip cagirdigim taksiye atlayip havaalanina gidecegim.Turkiye’deki gibi “heyy taksi” filanla olmuyor buralarda isler... Bir gun once ya da ne bileyim bir saat once filan taksi duragini aramaniz ve taksi istemeniz gerekiyor. Oyle, “abi taksimetreyi acma Kizilay Cankaya 5 milyon oluversin, ogrenciyim” taktigini kullanirsaniz gulerler valla. Mil hesabi calisiyorlar. Fiyatlar gayet pahali. 15 dakikalik yol 35 dolar!
Iste boyle bir dakikligin rahatligi ve gidecek olan 35 dolarla aslinda neler yapabilecegimin huzur bozan kurgulariyla otobusun icinde uyuya kalmisim. Ucagi kaciririm filan diye gece uyumamistim ki bu asamada Hande’ye ozel tesekkur etmeliyim! Bir de messenger’a tabii. Otobus planlarin aksine bir saat once Oklahoma City’e variyor. Ya ben yanlis okudum, ya da program yanlis basilmis! Taksinin gelmesine bir saat var ve hava -5 derece filan. Alisveris merkezine daliyorum hemen isinmak icin. Kimsecikler yok. Bir horultu(horlama) geliyor. Tanidik bir horultu bu. Boyle, Macaristan’daki odada Okay’la rapor yazarken yan yatakta uyuyan Emre’nin horultusu gibi sanki. Horrrrrrrrrrrrr!!! Korkunc yani. Merak ediyorum, sesin geldigi yere dogru biraz yaklasiyorum. Bir bankin uzerinde sisman, zenci bir adam uyuyor. Evsiz oldugu belli. Ustu basi yirtik pirtik. Tozlar icinde. Biraz tirsiyorum. Ama icimde delice bir istek: Fotografini ceksene! Eger biraz daha durursam dayanamayip adamin fotografini cekmeye kalkacagim ve adam uyanirsa dayak yeme olasiligim yuksek. Onun icin hemen kendimi uzaklastiriyorum oradan.
Alisveris merkezinde acik olan tek bir yer var: Orduya parali asker yazan “dukkan”. Iceride uniformali bir grup. Sakalasiyorlar. Býraz yaklasip kapinin onundeki brosurlere bakiyorum. Irak isgalinde bol bol gordugumuz hayalet ucaklar, bombardiman ucaklari, nakliye ucaklari, daha bir cok abuk sabuk ucaklar! Orduya cagiran yazilar. Amerikan kartali, demokrasinin koruyuculari! Canim sikiliyor sabah sabah. Off alisveris merkezlerini hic sevmiyorum.
Disariya cikiyorum. Bir saat var taksinin gelmesine. Ama ben bir yerde bir saat bekleyemem ki? Daha dogrusu ben bir seyi, bir kisiyi, bir olayi, bir ders notunu bekleyemem ki!!! Hemen yanimdaki direkte sehirici otobuslerinin saatleri var. Belki otobus filan vardir diye bakiyorum tabelaya. 5 dakika sonra bir otobus var. Binsem mi? Ucagim oglen 1’de. Ve bu sehri hic bilmiyorum. Kayboldugum takdirde ucak kesin kacar! Otobusu uzaktan goruyorum. Karar vermem lazim hemen. Icimdeki akilli adam “olm manyak misin Amerika’da bilmedigin bir sehirde, hic bilmedigin otobuslere niye biniyorsun? Otur taksini bekle ver 35 dolari pasa pasa git diyor.” Objektif olmak lazim! Bir de icimdeki seytana soruyorum. O da diyor ki “ olm bu sogukta bir saat beklenir mi, bin git iste, hayatta bi defa kontrollu davranma ya, hem super macera olur”. Tamam diyorum binecegim bu otobuse, yolumu bir sekilde bulurum ben! Otobus duruyor onumde. Sofor sevimli bir siyah amca. Merdivenleri cikiyorum. Havaalanina gitmek istedigimi soyluyorum. 3 tane otobus degistirmem gerektigini ve yolun 2,5 saat surecegini soyluyor. Dusunuyorum. Fiyat da sadece 1 dolar ha! Icimdeki seytanla, otobusun fiyati isbirligi yapiyor hemen. Birden otobusun arkalarindan bir “offff” sesi geliyor. Birinin cani fena sikilmis! O tarafa bakinca otobusteki 10 kadar kisi oldugunu, bunlarin hepsinin iri yapili zenciler oldugunu ve otobusu beklettigim icin bana sinirli sinirli bakmakta olduklarini farkediyorum! Artik bu saatten sonra inersem arkamdan korktu da indi diyecekler. Ben de sofore beni indirecegi yeri unutmamasini 3 defa filan soyleyerek bos koltuklardan birine oturuyorum. Ama cok korkuyorum dogrusu! Boyle koltuga oturmuyorum da sanki siniyorum. Valizi de bacaklarimin arasina sikistirdim.
2,5 saatlik Oklahoma City turum basliyor. Kizgin zencilerle dolu otobusteki tek beyazim! Duraklarda bekleyenler zenci, inenler, binenler, herkes zenci! 45 dakika kadar gittikten sonra bir yerde duruyor otobus. Bir yer diyorum cunku nerede oldugum konusunda hic bir fikrim yok ve yetismem gereken bir ucak var! Indigim yerin 50 metre kadar uzaginda oteki otobuse binecegim yeri buluyorum. Downtowndaki gokdelenler gorunuyor. Birazdan ikinci otobus de geliyor. Gene ayni sekilde cazci kardesler otobuste. Hatta bir sonraki durakta yasli bir adam biniyor otobuse, ayni caz yapan siyah amcalardan. Bir sonraki durakta ise siyah bir teyze biniyor. Nedense surekli bana bakip gulumsuyor. Gulsem mi? Gulmesem mi? Yuz ifadem boyle aralarda bir yerlerde olmali. Bakmamaya calisiyorum ama yine de iki dakikada bir kadin hala bana bakip guluyor mu diye yine bakiyorum! Yikik dokuk evlerin, eski arabalarin oldugu, insanlarin sanki gulmeyi unutmus gibi durduklari mahallelere geliyoruz. Karsimdaki teyze de gulmuyor artik sanki! Amerikaya geldigim ilk hafta amcamla konusurken “Oklahoma City’de tehlikeli yerler vardir, dikkat et, sakin gitme oralara” dedigini hatirliyorum. Ama artik cok gec. Icimdeki seytana, beklemekten nefret eden huyuma kufur ediyorum! Biniversem taksiye daha iyi olmaz miydi? Al sana sehir turu. Bok var sanki!
Bir saatlik ikinci otobus yolculugu da bitiyor. Bir otobus daha var! Bankta bir adam oturuyor. Bu sabah Oklahoma City’e geldigimden beri gordugum ilk beyaz. O da benim gibi manyak olmali! Sen de beklemekten nefret ediyorsun diye sorasim geliyor! Otobusun ne zaman gelecegini sorsam daha mantikli olacak ki artik gercekten mantiga ihtiyacim var! Daha 20 dakika var diyor. Nereli oldugumu soruyor. Turkiye’den geldigimi soyleyince, subatta Afganistan’a gidecegini soyluyor. Asker olmus yeni. Daha dogrusu hicbir sey olamamis. Amerika’da boyle. Ya bir sey olursun ya da asker olursun. Sanki biraz deli gibi adam. Dislerinin bazilari kenarlarindan kirilmis, ayakkabilari bi tuhaf. Anlamsiz anlamsiz guluyor. Ama subatta asker. Icimden “ulan bu bir aya kalmaz silahi ters tutup kendini vurur” diye geciriyorum. Neyse biraz laf atayim adama, hem de muhabbet etmis oluruz! Eeee ingilizceyi de ilerletmek lazim di mi ama! Deli de olsa akilli da olsa konus. Afganistan’da Usama Bin Ladin’i bulursan ilk once bana gonder fotografini tamam mi? Diyorum. Tuhaf tuhaf guluyor. Afganistan burasi gibi degil, biraz daglik diyorum. Baskentinin neresi oldugunu biliyor musun? Diyorum. Bilmiyor! Sen selametle gidersin, diyorum icimden.
Adam ya dalga gectigimi anladi ya da oylesine anlatmak istedi, basliyor gectigimiz yaz Amsterdam’daki maceralarini anlatmaya. Bunun bi kuzeni mi ne varmis Almanya’da, onu da alip Amsterdam’a gitmis. Hmm diyorum. Iyi gezdiniz mi bari?
Superdi diyor. “Yeah, there were many prostitutes, have you ever seen them in Turkey?” Ulan Avrupa’da gide gide Amsterdama gitmissin orada da gide gide nerelere gitmissin!
Inanilir gibi degil, bilmem kac derece sogukta, Afganistana savasmaya gidecek bir deliyle Amsterdam ve Turkiye’deki hayat kadinlari uzerine konusuyorum!
Neyse, Amsterdam’in guzelliklerinden!! Bahsederken otobus geliyor. Artik bu son! Dogru havaalanina. Afganistana gidecek deliyle ayni koltuga oturmuyorum. Neme lazim. 45 dakika sonra havaalanindayim. Neyse sorunsuz bir yolculuktan sonra artik check-in islemlerimi yaptiriyorum.
Ve iki guzel (artik eskisi kadar korkmadigim) ucustan sonra North Carolina- Raleigh havaalanina iniyorum. Artik 1 haftalik guzel bir tatil beni bekliyor. Bu yaziyi yazarken kendime soruyorum: Bir daha boyle bir durumla karsilassan ne yaparsin? Herhalde kaybolma riskini alip, yine aynisini yaparim diyorum!
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Kış dönümü...
Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle... Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...
-
Emory College'i iyi bir dereceyle bitirdikten sonra toplumla arasindaki iliskiyi cuzdanindaki paralarla birlikte yakan ve Alaska'ya ...
-
Yiğitliğini kapatmaya üzerine örtülen gazete kağıtları yetmiyordu. Televizyondan görebildiğim biraz kan ve tozdu. Yaşadığımız cehennemi yüzü...
-
Yesterday, Beats in the Heart of Orient or in its original name Battements au coeur de l'orient played in the historical concert hall,...
No comments:
Post a Comment