December 26, 2005

detroit


Amerika'ya gelirken, bugune kadar Holywood filmlerinin butun dunya ile birlikte benim de beynime kazidigi gibi, bir suru gokdelen gorecegimi umuyordum. Oysa birakin gokdeleni en yuksek binanin 8 katli bir yurt binasi oldugu bir yerdeyim 5 aydir. Haftaya, yukarida resmini gordugunuz yere gidiyorum! Derslerin ve sinavlarin yogunluguyla gecen 5 aydan sonra Amerika'da oldugumu herhalde haftaya anlayacagim! Yukarida gordugunuz Detroit sehri, dunya motor endustrisinin kalbi. Yuksek suc orani ve siyah ceteleriyle meshur. Ilginc bir gecmisi var: Eskiden downtown da yasayan orta sinif suburb'lere kacinca, downtown alt siniflara terkedilmis. Amerika'da alt sinif dendiginde anlamamiz gereken siyahlar ve gocmenler(Hispanic vs..) Ve sehir merkezinde o zamandan beri alt siniflarin egemenligi var. Sehir nufusunun %60 i araba fabrikalarinda calisiyor. Ayrica, dunyanin en buyuk araba fuarlarindan biri her sene Detroit'te duzenleniyor. Ekonomisi tarimsal uretime dayanan Oklahoma eyaletinden sonra Detroit'i gormek karsilastirma yapmak acisindan iyi olacak.

I'm in Windsor (Ontario/Canada)

At last I am in Canada! I am visiting my aunt, my uncle and my cousins. After agricultural Oklahoma, Detroit and Windsor (in Ontario-Canada) with their industrial economy and life style, provide an opportunity to make sociological, economic and political comparisons. Besides, I am trying to understand the differences between American and Canadian lifestyles, although they seem same. However realities are sometimes different from stories! Being the heart of automobile industry in the world, Detroit and Windsor involves the headquarters of General Motors, Chrysler and Ford Company. Post-Fordist economy and its "side effects" can easily be seen. Assembly line, fixed work times etc... Thanks to the taught of Prof. Sencer Ayata, I easily see how the Chicago Centric Zone Theory was applied in America's and Canada's cities. In addition to this, again thanks to my sociology classes at METU, it's not too difficult to realize the impact of shopping malls in people's life. Ok, it's enough for now! My next stop before Turkey is crazy NeW YoRk CiTy!

Windsor'dayim


Windsor Kanada'nin Ontario eyaletinde bir sinir sehri. Sahilden baktiginiz zaman Detroit'in gokdelenleri gorunuyor. Birbirlerine bu kadar yakin olan bu iki sehir aslinda insanlarin yasam bicimlerinden tutun devletlerin vatandaslara karsi tutumlarina kadar bir takim farkliliklar gosteriyor. Ornegin; Detroit ile Windsor arasindan gecen nehir Windsor'un su ihtiyacini karsiliyor ve evlere gelen suya disleri guclendirmesi icin florin atiliyor! Windsor black-gang leri ile unlu Detroit'le kiyaslanamayacak kadar guvenli bir yer vs... Bolge ekonomisi otomotiv endustrisine dayaniyor. Detroit'te oldugu gibi Windsor'da da Ford'un, GMC'nin, Chrysler'in fabrikalari bulunuyor. Bir cok ulkeden goc alan bir sehir oldugu icin, demografik farkliliklar goze carpiyor. Italian Street, Chinese Street, Greek town gibi sokaklarin yani sira Ortadogu'dan gelen gocmenlerin actigi Arapca tabelalari olan dukkanlar goze carpiyor. Mesleklere gore dagilim da kayda deger; Italyanlar genelde insaat sektorunde, son donemde Turkler kamyon soforlugunde yogunlasiyorlar.

ambassador bridge


Ambassador Bridge, Detroit (USA) ile Windsor (Canada)'i birbirine baglayan bir kopru. Dunyada ticaret hacminin en buyuk oldugu kopru. Christmas zamani bile tirlarla dolu ki gozlerimle gordum bunu! Arabalar genelde suyun altindan gecen tup geciti kullaniyorlar.

Tecumseh


Halamin ve amcamin evleri Windsor'a bitisik Tecumseh isimli kucuk bir sehirde. Tecumseh isminin nereden geldigini arastirdim. Kisaca ozetlersem: "selling the land, why not sell the air?" sozuyle insanlıgın nasıl bir yolda oldugunu anlatan, kalan son toprağını savunabilmek için ingilizlerle amerikalıları birbirine dusuren yerli kabile lideri. Tam basaracakken abisi "the prophet"in Tecumseh'in onerisini dinlemeyerek askeri birliklerini direk amerikan birlikleri uzerine surmesi nedeniyle basarısız olmus, devamındaki bir çatışmada da oldurulmustur. Bilgeligi ve ikna kabiliyetiyle hala gercek bir lider olarak anılır yerli amerikan tarihinde(1).
*1 www.eksisozluk.com

I was there!

Point Pelee. Kanada'nin en guney ucu. Lake Erie'ye dogru uzaniyor. Fotografin sag tarafindaki sular benim gordugumde donmustu. Sol taraftakiler ise masmavi dalgalaniyordu. Ayni golun sulari olmalarina ragmen aradaki fark gercekten ilginc. Yukarida gordugunuz burunun biraz ilerisinde, burnun sag ve sol tarafindan gelen sularin birlestigi yerde bir girdap var ki en guclu yuzuculeri bile icine kolayca cekebiliyor.

Point Pelee National Park Board Walk

Yukaridaki resimde bahsettigim parkin icini gezebileceginiz iskeleler ya da diger bir deyisle "BoardWalk".

Point Pelee National Park (Ontario-Canada)


Yukarida gordugunuz park ucsuz bucaksiz sazliklardan olusuyor. Sazliklarin arasinda boardwalk adi verilen tahta iskeleler dosenmeiz ki bunlarda yuzlerce metre uzunlukta. Parkin icini bu sekilde gezebiliyorsunuz. Bizim gittigimizde yukarida gormus oldugunuz sular donmus oldugu icin buzlarin uzerinde yuruduk :o)

December 16, 2005

Yazarimi Birakin!

Orhan Pamuk'u severim. Siyasi fikirlerine her zaman katilmasam da romanlarini severim. Yeni Hayat'i okurken los otobuslerde yolculuga ciktim, Istanbul'u okurken sehrin ara sokaklarinda dolastim, Kar'i okurken dusen her kar tanesinde nelerin gizli olabilecegini dusundum, Benim Adim Kirmizi'yi okurken kor olmanin hattatlar icin en ust mertebe sayildigi, esyalarin dile geldigi bir Osmanli sarayinda ayakuclarima basarak yurudum. Simdi yargilaniyor Orhan Pamuk! Katilmadigi dusunceleri bogazlamaya iman etmis bir zihniyet, milliyetci bir histeriyle saldiriyor ona. "Orhan Pamuk Turkiye'dir" diyemeyen, tabanlarindan korkan politikacilar, eski silahsor yeni yumurta atici ulkuculer, ve her davaya mudahil olmaya calisan, suyu bulandirmaktan baska birsey yapmayan utanmaz avukatlar! Milliyetci koro o bildik nakaratlarini tekrar ediyor. Amerika'da bana cevap veremeyecegim sorularin sorulma olasiligini artiriyorlar! Utandiriyorlar!

Middle East Technical University


Middle East Technical University was founded under the name "Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü" (Middle East High Technology Institute) on November 15th, 1956 to contribute to the development of Turkey and Middle East countries by creating a skilled workforce in the fields of natural and social sciences.
Over 20,000 students have registered to METU in the 2003-2004 academic year and approximately 25% of these are enrolled in graduate programs.
ODTU is more than a university. It is a way of expression. It is a dynamic that keeps you always at the top.

December 11, 2005

Ben kimim?

Gectigimiz hafta Turkiye sanki "kimliklerini kaybetmis gazetecilerin" arayisina sahne oldu. Herkeste bir caba! Biz kimiz? Nereliyiz? Hangi takimi tutarizdan psikolojik durumlarini anlatanlara kadar bir yigin basin erbabi! Sonra ben bu soruyu coktandir kendime sormadigimi farkettim. Sahi ben kimim?

1) Ilk once Turkiyeli bir Turkum; gordugunuz gibi alt ve ust kimliklerim mevcut, ve gordugunuz gibi milliyetcileri dunyanin bas belalari olarak goruyorum!

2) Ozgurlukcu sosyal demokratim; bosuna aramayin bu model daha Turkiye'de yok. Amerika'da hic yok!

3) Cevreciyim; yere cop atanlardan tutun Kyoto anlasmasini imzalamayanlara kadar genis bir insan kitlesinden hic hazzetmem.

4) Feministim, kadinin ev ici emegini isgucunun yeniden uretimi icin kullanan patronlari, erkek-egemen kulturun rantini yiyen erkekleri ve bu kulturun artiklarindan beslenen kadinlari sevmem.

5) Iyi bir okurum, yemek sectigim gibi kitap ve makale de secerim, surekli okurum ama her buldugumu okumam! Liste basi kitaplari (eger hosuma gittiyse) listelerden ciktiktan sonra okumak gibi aliskanliklarim vardir. Herkesin okumakta oldugu bir kitabi okuyamam. Beklerim!

6) Hirsliyim, idealistim ama kariyerist degilim. Genelde iyi okullarda konuslanan, sinavdan bir gun once calisip yuksek not alan ama aslinda hicbir sey bilmeyen, hakkinda hicbir fikir sahibi olmadiklari dunyanin oksijenini bosuna tuketen ve benim "cv-oriented youth" olarak kategorize ettigim hatta zaman zaman basvuru yapacaklari okula ya da kendilerini ise almasini bekledikleri patrona gonderdikleri cv'lerinde bile yalan yazan, kazanmayi umduklari parayla kendilerini tartmaya hazir insanlardan uzak dururum, ayrica onlara gicik olurum!

7) ODTU'luyum. Bunu gururla tasiyorum. Cunku ODTU benim alinterim. Hem alinterimle kazandim, hem de alinterimle bitirecegim. Baska soze gerek yok!

8) Yurtseverim. Ama asla milliyetci degilim!

9) Korkunc daginik bir adamim. Calisma masam mimarlik bolumu ogrencilerinin buyuk masalarindandir ama yine de bir seyi bulmadan once konsantre olmayi gerektirir. Pazartesi toplarim sali gunu yine dagilir!

10) Sinirli ama ayni zamanda komik bir adamim. Cabuk sinirlenirim, cabuk toparlarim! Duygusal oldugum soylenir.

11) Bos oturamam mutlaka hareket etmem lazim. Evin icinde cok duramam, -19 derecede bile hava almaya cikmisligim vardir!

12) Yemek yemeyi severim. Italyan, Cin ve Turk yemekleri tercihimdir. Bir de bizim bolumunun tostlarini severim ki bu "ODTU ulkesinin" ozel yemeklerindendir :o)

13) Ortalarda gezinmem. Bir insani ya cok severim ya da hic sevmem.

14) Inatciyim. Aksilik derecesinde hem de. Dogruluguna inandigim bir seyi sonuna kadar savunurum.(bundan 15 yil once de dedem bana kizdiginda 'ya sen ne aksi adamsin' derdi, hala oyleyim malesef :o)

15) Arkadaslarimi cok severim! Herkes sever tabi ama ben yine de daha cok severim.

16) Bana yapilan iyilikleri ve kotulukleri hic ama hic unutmam!

-BITTI-

December 6, 2005

yildizlara bakarken...

artik 24 saat acik kutuphanede, makaleler ve kitaplarla kapli masamda, stillwater'daki gunlerimin sonuna dogru yol aliyorum. masanin az otesinde yarim daire seklinde kesilmis buyuk pencereler var. disarida alabildigine uzanan "flower garden" gorunuyor. o bitince de, artik soguktan donmak uzere olan sus havuzundaki sularin pariltisi basliyor. gokyuzunde de yildizlar. ne demisti mehmet eroglu derste? caniniz cok sikkin oldugunda yere uzanin ve yildizlara bakin. cok mutlu oldugunuzda da aynisini yapin. ben o gun bugundur yildizlara bakmayi aliskanlik haline getirdim. ama hicbirisi amasra'ya giderken, yarisi bos otobuste, koltugu arkaya yatirip baktigim yildizlara benzemiyorlar. yildizlara baktikca yazmakta oldugum oykuyu dusunuyorum. daha dogrusu ben bugunlerde hep o oykuyu dusunuyorum! icimde yine cumleler savasiyor. "sairin hayati siire dahildir" demisti edip cansever. benim yazdigim oykulerin ne kadari beni anlatiyor? yani ben istemeden kendi kelimelerimin, kendi sayfalarimin arasinda elbiseleri tozlanmis, biraz da yorulmus bir multeci miyim? yoksa sadece bir siginmaciyim da gidecegim ulkeyi mi hayal ediyorum. sahi, value-free science in olasiligi ile kendi yazarini dislayan bir yazinin yazilabilme ihtimali arasinda nasil bir akrabalik olabilir?

December 5, 2005

North Carolina'ya Giderken (Bir yolculuk yazisi)

Omuzumda, “Hurricane Katrina”nin vurdugu dogu yakasindaki Meksika korfezi’ne acilan kiyilardan gelen mallarin oldugu ve aklima Associated Press’in cektigi, ellerini gokyuzune dogru uzatan siyahlari gosteren fotografi hatirlatan alisveris merkezinden aldigim spor valizimle dustum yola. Sirtimda orta birden beri kullandigim, fermuarlari kopmus, alti kitaplarin surtunmesinden incelmis, her yagmurda basim yerine onu korudugum adidas cantam.

Saat yediyi ceyrek geciyor. Sabahin koru. Hava o kadar soguk ki, ODTU hazirlikta bir defasinda oldugu gibi, soguktan cenem donmasin diye aklima gelen sarkilari soyluyorum, beni Oklahoma City’e goturecek otobuse giderken. Etrafta 7.30 dersine (tabii ki benim her Sali ve persembe yaptigim gibi kufrederek) gidenlerden baska kimsecikler yok. O yuzden mirildanmayi biraz geciyor sesim! Hani yanima biraz yaklasaniz, bir de Turkseniz filan hemen anlarsiniz: “..hekimoglu derler benim aslima....”, sonra “...efelerin efesiii hey gidinin efesi...”.. Neyse, sarki fasli bitiyor. Otobusun onune kadar geliyorum. Kapilar kapali. Sofor de donmamak icin kapatmis kapilari, icerde uyukluyor yola cikmadan. Cami tiklatiyorum –hadisene olm- diyorum icimden. Neyseki hemen aciyor...

Planlarima gore daha dogrusu okulun shuttle programinda yazdigina gore 7.30 da Stillwater’dan ayrilan otobus 9.30 da Oklahoma City’deki alisveris merkezinde olacak. Ben de dun telefon acip cagirdigim taksiye atlayip havaalanina gidecegim.Turkiye’deki gibi “heyy taksi” filanla olmuyor buralarda isler... Bir gun once ya da ne bileyim bir saat once filan taksi duragini aramaniz ve taksi istemeniz gerekiyor. Oyle, “abi taksimetreyi acma Kizilay Cankaya 5 milyon oluversin, ogrenciyim” taktigini kullanirsaniz gulerler valla. Mil hesabi calisiyorlar. Fiyatlar gayet pahali. 15 dakikalik yol 35 dolar!

Iste boyle bir dakikligin rahatligi ve gidecek olan 35 dolarla aslinda neler yapabilecegimin huzur bozan kurgulariyla otobusun icinde uyuya kalmisim. Ucagi kaciririm filan diye gece uyumamistim ki bu asamada Hande’ye ozel tesekkur etmeliyim! Bir de messenger’a tabii. Otobus planlarin aksine bir saat once Oklahoma City’e variyor. Ya ben yanlis okudum, ya da program yanlis basilmis! Taksinin gelmesine bir saat var ve hava -5 derece filan. Alisveris merkezine daliyorum hemen isinmak icin. Kimsecikler yok. Bir horultu(horlama) geliyor. Tanidik bir horultu bu. Boyle, Macaristan’daki odada Okay’la rapor yazarken yan yatakta uyuyan Emre’nin horultusu gibi sanki. Horrrrrrrrrrrrr!!! Korkunc yani. Merak ediyorum, sesin geldigi yere dogru biraz yaklasiyorum. Bir bankin uzerinde sisman, zenci bir adam uyuyor. Evsiz oldugu belli. Ustu basi yirtik pirtik. Tozlar icinde. Biraz tirsiyorum. Ama icimde delice bir istek: Fotografini ceksene! Eger biraz daha durursam dayanamayip adamin fotografini cekmeye kalkacagim ve adam uyanirsa dayak yeme olasiligim yuksek. Onun icin hemen kendimi uzaklastiriyorum oradan.
Alisveris merkezinde acik olan tek bir yer var: Orduya parali asker yazan “dukkan”. Iceride uniformali bir grup. Sakalasiyorlar. Býraz yaklasip kapinin onundeki brosurlere bakiyorum. Irak isgalinde bol bol gordugumuz hayalet ucaklar, bombardiman ucaklari, nakliye ucaklari, daha bir cok abuk sabuk ucaklar!  Orduya cagiran yazilar. Amerikan kartali, demokrasinin koruyuculari! Canim sikiliyor sabah sabah. Off alisveris merkezlerini hic sevmiyorum.
Disariya cikiyorum. Bir saat var taksinin gelmesine. Ama ben bir yerde bir saat bekleyemem ki? Daha dogrusu ben bir seyi, bir kisiyi, bir olayi, bir ders notunu bekleyemem ki!!! Hemen yanimdaki direkte sehirici otobuslerinin saatleri var. Belki otobus filan vardir diye bakiyorum tabelaya. 5 dakika sonra bir otobus var. Binsem mi? Ucagim oglen 1’de. Ve bu sehri hic bilmiyorum. Kayboldugum takdirde ucak kesin kacar! Otobusu uzaktan goruyorum. Karar vermem lazim hemen. Icimdeki akilli adam “olm manyak misin Amerika’da bilmedigin bir sehirde, hic bilmedigin otobuslere niye biniyorsun? Otur taksini bekle ver 35 dolari pasa pasa git diyor.” Objektif olmak lazim! Bir de icimdeki seytana soruyorum. O da diyor ki “ olm bu sogukta bir saat beklenir mi, bin git iste, hayatta bi defa kontrollu davranma ya, hem super macera olur”. Tamam diyorum binecegim bu otobuse, yolumu bir sekilde bulurum ben! Otobus duruyor onumde. Sofor sevimli bir siyah amca. Merdivenleri cikiyorum. Havaalanina gitmek istedigimi soyluyorum. 3 tane otobus degistirmem gerektigini ve yolun 2,5 saat surecegini soyluyor. Dusunuyorum. Fiyat da sadece 1 dolar ha! Icimdeki seytanla, otobusun fiyati isbirligi yapiyor hemen. Birden otobusun arkalarindan bir “offff” sesi geliyor. Birinin cani fena sikilmis! O tarafa bakinca otobusteki 10 kadar kisi oldugunu, bunlarin hepsinin iri yapili zenciler oldugunu ve otobusu beklettigim icin bana sinirli sinirli bakmakta olduklarini farkediyorum! Artik bu saatten sonra inersem arkamdan korktu da indi diyecekler. Ben de sofore beni indirecegi yeri unutmamasini 3 defa filan soyleyerek bos koltuklardan birine oturuyorum. Ama cok korkuyorum dogrusu! Boyle koltuga oturmuyorum da sanki siniyorum. Valizi de bacaklarimin arasina sikistirdim.
            2,5 saatlik Oklahoma City turum basliyor. Kizgin zencilerle dolu otobusteki tek beyazim! Duraklarda bekleyenler zenci, inenler, binenler, herkes zenci! 45 dakika kadar gittikten sonra bir yerde duruyor otobus. Bir yer diyorum cunku nerede oldugum konusunda hic bir fikrim yok ve yetismem gereken bir ucak var! Indigim yerin 50 metre kadar uzaginda oteki otobuse binecegim yeri buluyorum. Downtowndaki gokdelenler gorunuyor. Birazdan ikinci otobus de geliyor. Gene ayni sekilde cazci kardesler otobuste. Hatta bir sonraki durakta yasli bir adam biniyor otobuse, ayni caz yapan siyah amcalardan. Bir sonraki durakta ise siyah bir teyze biniyor. Nedense surekli bana bakip gulumsuyor. Gulsem mi? Gulmesem mi? Yuz ifadem boyle aralarda bir yerlerde olmali. Bakmamaya calisiyorum ama yine de iki dakikada bir kadin hala bana bakip guluyor mu diye yine bakiyorum! Yikik dokuk evlerin, eski arabalarin oldugu, insanlarin sanki gulmeyi unutmus gibi durduklari mahallelere geliyoruz. Karsimdaki teyze de gulmuyor artik sanki! Amerikaya geldigim ilk hafta amcamla konusurken “Oklahoma City’de tehlikeli yerler vardir, dikkat et, sakin gitme oralara” dedigini hatirliyorum. Ama artik cok gec. Icimdeki seytana, beklemekten nefret eden huyuma kufur ediyorum! Biniversem taksiye daha iyi olmaz miydi? Al sana sehir turu. Bok var sanki!
            Bir saatlik ikinci otobus yolculugu da bitiyor. Bir otobus daha var! Bankta bir adam oturuyor. Bu sabah Oklahoma City’e geldigimden beri gordugum ilk beyaz. O da benim gibi manyak olmali! Sen de beklemekten nefret ediyorsun diye sorasim geliyor! Otobusun ne zaman gelecegini sorsam daha mantikli olacak ki artik gercekten mantiga ihtiyacim var! Daha 20 dakika var diyor. Nereli oldugumu soruyor. Turkiye’den geldigimi soyleyince, subatta Afganistan’a gidecegini soyluyor. Asker olmus yeni. Daha dogrusu hicbir sey olamamis. Amerika’da boyle. Ya bir sey olursun ya da asker olursun. Sanki biraz deli gibi adam. Dislerinin bazilari kenarlarindan kirilmis, ayakkabilari bi tuhaf. Anlamsiz anlamsiz guluyor. Ama subatta asker. Icimden “ulan bu bir aya kalmaz silahi ters tutup kendini vurur” diye geciriyorum. Neyse biraz laf atayim adama, hem de muhabbet etmis oluruz! Eeee ingilizceyi de ilerletmek lazim di mi ama! Deli de olsa akilli da olsa konus. Afganistan’da Usama Bin Ladin’i bulursan ilk once bana gonder fotografini tamam mi? Diyorum. Tuhaf tuhaf guluyor. Afganistan burasi gibi degil, biraz daglik diyorum. Baskentinin neresi oldugunu biliyor musun? Diyorum. Bilmiyor! Sen selametle gidersin, diyorum icimden.
            Adam ya dalga gectigimi anladi ya da oylesine anlatmak istedi, basliyor gectigimiz yaz Amsterdam’daki maceralarini anlatmaya. Bunun bi kuzeni mi ne varmis Almanya’da, onu da alip Amsterdam’a gitmis. Hmm diyorum. Iyi gezdiniz mi bari?
Superdi diyor. “Yeah, there were many prostitutes, have you ever seen them in Turkey?” Ulan Avrupa’da gide gide Amsterdama gitmissin orada da gide gide nerelere gitmissin!
Inanilir gibi degil, bilmem kac derece sogukta, Afganistana savasmaya gidecek bir deliyle Amsterdam ve Turkiye’deki hayat kadinlari uzerine konusuyorum!
            Neyse, Amsterdam’in guzelliklerinden!! Bahsederken otobus geliyor.  Artik bu son! Dogru havaalanina. Afganistana gidecek deliyle ayni koltuga oturmuyorum. Neme lazim. 45 dakika sonra havaalanindayim. Neyse sorunsuz bir yolculuktan sonra artik check-in islemlerimi yaptiriyorum.

Ve iki guzel (artik eskisi kadar korkmadigim) ucustan sonra North Carolina- Raleigh havaalanina iniyorum. Artik 1 haftalik guzel bir tatil beni bekliyor. Bu yaziyi yazarken kendime soruyorum: Bir daha boyle bir durumla karsilassan ne yaparsin? Herhalde kaybolma riskini alip, yine aynisini yaparim diyorum!

December 4, 2005

bahar senligi...

Doga-Melis...ODTU'de bahar senligi... Eski kirkbeslikler konserindeyiz. Stadyum dolu, hava soguk. Isinmak icin ziplamak, dans etmek ya da arkada gordugunuz gibi icmek gerekiyor :0) (Foto:Kivanc)

bizim evde...


Doga ve ben... Apple'a hayranligimizi ifade ediyoruz :o) Ama aslinda bu fotografta hem bi eksiklik hem de bi fazlalik var. Eksiklik: Doga'nin saclari. Fazlalik: Benim kilolar!

melis mezun oluyor :o)

Melis mezun oluyor... Arka planda(sagda) Ali Riza'yi goruyoruz. Severek izleriz kendilerini:o)

December 1, 2005

son viraja girerken

Bir haftalik tatilden sonra Oklahoma'ya dondum. North Carolina ormanlarindan sonra Oklahoma colune alismak biraz zor olacak gibi! Okuldaki sinavlarla ve odevlerle dolu son 15 gunume girdim. Hatta bu yaziyi bile bir odev molasinda yaziyorum. Artik bitmek uzere olan enerjimi ne yapip edip 15 gun daha kullanmaliyim. Sonra Amerika'yi ve Kanada'yi kesfedecegim :o)

Kış dönümü...

Yılların ardından… bir merhaba – uzaklarda kalan kendime de! İçtenlikle...   Yazarım belki bundan böyle. Kapattığım kapılar açılır, küfleri ...